140journos whatsapp tartışma grubu: tohum politikaları

140journos
140journos
Published in
9 min readSep 21, 2017

--

2006 yılında çıkan 5553 sayılı tohumculuk kanunu ile kayıt altına alınmamış yerel/atalık* tohumların ve bunlardan üretilen fidelerin satışı yasaklandı. bu yasağın ardından çiftçiler dedelerinden kalma yerli tohumlarını sertifikasız oldukları gerekçesiyle alıp satamayacakları gerçeğiyle karşı karşıya kaldılar. bu durum üreticileri ve aktivistleri, atalık tohumun yaygınlaştırılması yönünde alternatifler aramaya itti ve satın alma zorunluluğunu aradan kaldıran tohum takas şenlikleri düzenlenmeye başlandı. 2016 yılında başbakan binali yıldırım tarafından tarımsal üretimi canlandırmayı hedefleyen milli tarım projesi duyuruldu. gıda tarım ve hayvancılık bakanı faruk çelik, proje kapsamında 2018’den itibaren sertifikalı tohum** kullanmayan çiftçilerin destek alamayacağını açıkladı. bu uygulama sertifikalı tohum tartışmalarını da beraberinde getirdi. zira milli tarım projesi kapsamında sertifikalandırılacağı ve tohum bankalarında saklanacağı söylenen yerel tohumlarla ilgili henüz net bir düzenleme bulunmamakta.

*atalık tohum: yerli tohum olarak da bilinen, günümüze kadar ulaşabilmiş, hiçbir kimyasal ilaç değmemiş ve besin değeri yüksek tohum.

**sertifikalı tohum: gıda, tarım ve hayvancılık bakanlığı tarafından denetlenip sertifikalandırılan, ıslah edilmiş tohum.

araştırma & derleme:
cansu dirim/140journos
ayşenur karabulut/140journos
cansel kiraz/140journos stajı
hande yavuz/140journos stajı

yayına hazırlayanlar:
can pürüzsüz/140journos
fem fahralı/140journos
larissa saydı/140journos

bu akşamki whatsapp tartışmamızda türkiye’de tohumculuğu, takas organizasyonlarını ve ilgili yasal düzenlemeleri konuşacağız.

mart 2017’de izmir’de düzenlenen 1. yerel tohum buluşmasına katılan emine erdoğan ata tohumlarının gen bankalarında tutulmasının yeterli olmadığını ve ekiminin yapılması gerektiğini söyledi. eylül 2017’de türk tarım dergisine verdiği röportajda ise “her yaz memleketlerinize gittiğinizde bölgenizdeki yerli tohumların peşine düşün. onları ekin ve çoğaltın. toprakla uğraşan herkese mutlaka yerli tohum kullanmasını öneririm” dedi. satışı 2006’da yasaklanmış olan yerel tohumların milli tarım projesi kapsamına alınarak devlet tarafından son zamanlarda teşvik edilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

-bir karadenizli olarak köyümde bulunan mısır tohumları iki çeşittir. atalık mısır tohumu ve yeni yeni ekilen ziraat tohumu. atalık tohumun ne zaman ve nasıl geldiği bilinmiyor. zirai tohum ise ekildiğinde sadece 1 kere ürün veren, kısır tohum. yani her sene tohuma para vermelisiniz. kısır tohumların yaygınlaşması uzun vadede ürünün toprağın hatta topraktaki bio çeşitliliğin bozulmasına neden olur…. ama gel de bunu köylüye anlat. resmen bio-cahiller… yapılacak en iyi şey herkesin köyündeki eski geleneksel tohumları evladiyelik olarak saklaması ve takas yapılması…

-devlet üreticilere tarımsal destekte bulunma şartlarında birisi olarak sertifikalı tohum kullanma şartı getirdi. böylece çiftçileri tohum tekellerine mahkum etmiş durumda çiftçinin üretim girdileri gittikçe artığı için küçük çiftçi halen yerel tohumları bir şekilde kullanıyor ancak büyük çiftçi tarımsal destekten yararlanmak için mecburi olarak sertifikalı tohum almak zorunda kaldı. şimdide milli tarım adını verdikleri çiftçiye herhangi bir yararını olmayan proje ile geriye dönüş sağlayacaklarını sanmıyorum. bu arada türkiye’de tüm yerel tohumlar belli miktarda ankara da bulunan tohum gen bankasında muhafıza ediliyor istenildiği vakit yerli tohuma dönük üretim yapılabilir

-var idi şimdi amaçlarının bedava tohum dağıtmak değil kendilerine muhtaç etmek olduğunu görebiliyoruz. ülke de 2002 senesinden beri hiç bir zaman açık tarım da üretici çiftçi asla istediği mahsulleri ekim yaptığı alanlardan alamadılar.

1997 yılında türkiye pazarına da giren dünyanın en büyük tarım şirketi monsanto, gdo içeren tohumlar üreterek devletler işbirliğiyle bunların alımını ve kullanımını zorunlu hale getirdiği gerekçesiyle tepkilerin odağı oldu. abd’li çiftçilerin atalık tohum kullandıkları gerekçesiyle tutuklanması, hindistan’da 97’den bu yana monsanto’dan kısır tohum almak zorunda bırakılan ve borçlarını ödeyemedikleri için intihar ettiği öne sürülen 10binlerce çiftçi bulunması gibi çarpıcı haberler tohum sektörünün büyüklüğünü ve yönetimlerin bu noktadaki önemini ortaya koyuyor.

sizce ülkemizde 2006’dan bu yana uygulanan yerel tohum satışına yönelik yasak, beraberindeki 10 bin tl’lik cezai yaptırım ve 2018 itibariyle uygulanacak sertifikalı tohum düzenlemesi türkiye’yi nasıl etkileyecek?

-2018 de gelecek sertifikalı tohum şartıyla zaten dar boğazda olan ürettiğinden yeteri kazanç sağlayamayan çiftçinin durumu daha da kötüleşecek. çiftçiler iyi bir gelir elde etmek için kayıt dışı üretime yönelecektir. bu durumda yeteri üretim yapılmadığı göründüğü için yurt dışından ithal ürün getirmek zorunda kalacağız.

-küçük üretici zaten yerel tohum kullanmaya devam ediyor masraflarını azaltmak için ancak 2018 yılından sonra bu durum onlar için büyük risk oluşturacak.

-çiftçi bir ailenin çocuğu ve bir biyolog olarak yerli tohumlar gen bankasında kalmalı bol verimli tohumlar edilmeli diyorum çünkü bu kadar ucuza ürün satılıyorsa bol miktarda verim gerekir yerli tohumlar in verimi düşük gelir gideri karşılamıyor mecbur ithal kullanıyoruz insan sayısı artarken tarlalar azalıyor bu durumda gdo’lu tohumlar bile ekilebilir kimse itiraz edemez bu duruma çiftçi kimsenin kölesi değil yüksek verim almadığım tohumu ekmem.

2006’da yerel tohumların satışının yasaklanması sonrası ortaya çıkan tohum takas şenliklerine katılma fırsatınız oldu mu? bu tür etkinlikleri yerel tohumun sürdürülebilirliğini sağlamak ve ürün çeşitliliğini arttırmak açısından faydalı buluyor musunuz?

-ben bir kere katıldım ve biber, domateslerimizi oradan çoğalttım.

-çok faydalı. bilinçlenme anlamında da iyi.

-2006'daki kanuna göre kuruluşlar arası tohum takası yapmak bile yasak. bu da yerel üreticiyi amerikalı israilli büyük üreticilerin kucağına atmak.

2018 yılında uygulamaya geçecek milli tarım projesi kapsamında, sertifikasız tohum kullanan çiftçiye destek verilmeyeceğinin duyurulması bir çok gıda aktivisti ve ziraatçı tarafından tepkiyle karşılandı. uzmanlar yerel tohumun, vaat edildiği gibi sertifikalandırılması durumunda bile tohum şirketlerinin ‘malı’ ve ‘tekeli’ haline geleceğini, tek tip tohumların biyolojik çeşitliliği azaltarak; tarımda hastalık, zararlı ve tarım ilacı kullanımını artıracağını açıkladı.

sizce tohumun devlet ve özel şirketler eliyle sertifikalandırılması gıdada kalite-kontrolü ve verimi artırır ve tohumların koruma altına alınmasını sağlar mı? yoksa özel tür tohumların kaybolması riskini yaratır mı?

-verimi artırır ancak kalite ve kontrolü artırmaz. bu şekilde yapılarak özel türlerin yok olmasına olanak sağlar.

-özel şirketler devletle bir yürüteceği bir iş olduğundan rekabetin biraz daha düzenli ve kontrollü olacağını düşünüyorum. ama bu yaşanabilecek ve göreceğimiz skandalların da habercisi olabilir :smile:

-çiftçi kendi tohumunu kullanabilir yanlış yere çekilmesin durum, çiftçi tohumunu kullanabilmek için sertifikalatması gerekir buda zor bir şey değil önemli olan yüksek kaliteli tohum ekmek yüksek kaliteli tohum ve ürün almak, devlet desteğinin amacı bu.

-çiftçinin kendi tohumunu sertifikalatma süreci uzun ve zor bir süreçtir örneğin bir buğday tohumunu sertifikalanması için 7 yıl gibi bir süre in geçmesi lazım.

tohum şirketleri sertifikalı/endüstriyel tohumları ön plana çıkarırken verimin ve kazancın yüksek, ürünün ise standart ve kusursuz olacağını iddia ediyorlar. bu özelliklerine rağmen sertifikalı (hibrit) tohumlar kendini yenileyemeyen, sadece tek bir mahsulde kullanılan kısır tohumlardır. öte yandan çok daha dayanıklı ve yüzyıllarca üretken olabilen yerel tohumun ise mahsul standardı ve ürün verimliliği açısından endüstriyel tohumlarla yarışamadığı iddia ediliyor.

günümüz tüketim toplumunu düşündüğünüzde gıdanın verimli ve sürdürülebilir kılınması açısından yerel ve hibrit tohumların kullanımını nasıl karşılaştırıyorsunuz?

-hibrit tohumların yeni bir sömürgeleştirme hareketi olduğunu düşünüyorum. muhakkak verimi daha yüksektir ancak tek seferlik kullanımları olmasının kasıtlı olduğu da aşikar. her sene yeni tohum alımı yapılması gerekiyor ve eğer tohum alımı yapılan ülkeyle politik bir sorun yaşanması durumunda sadece bu tohumlarla ekim yapan ülkelerin kıtlık ile karşı karşıya kalabileceği anlamına geliyor.

-bakın kendini yenilemesi doğal seleksiyon ile gerçekleşir ama burada kontrol altında tutulan hibrit tohum dan bahsediyoruz zaten bir hastalık veya başka bir durumda gen bankalarına başvuruyoruz zamanında buğday tohumlarında çözülemeyen hastalıkları anadolu’dan alınan yerel tohumlarla çözüldü, yoksa üretimi tutturmak çok zor.

-sözde kaliteli ve verimli tohum adı altında belli bir tohum jenerasyonu ile dünya gıda piyasasına hakim şirketleri doyurmaktan başka bir şeye yaramıyor.

tartışmamız 10 dakika sonra sona erecektir. bu kısım serbest kürsüdür, konuya ilişkin ekstra fikirlerinizi belirtebilirsiniz.

-hibrit tohumun yasaklanması gerekiyor.

zira herhangi bir felaket durumunda ülkede hiç bir ekilecek tohum kalmayacağından ortada kalacağımız aşikar…

buğday mercimek vs. desteği artırılmalı hala buğdayı yurt dışından getiriyoruz. buna arpa ve saman bile dahil. tarım arazisi olarak çok zengin bir ülkeyiz ama tarım teknolojisi çok kötü. bütün tarım araçlarımız hep yurt dışından.

-devletten bu konu dahil hiçbir konuda bir akil çözüm ve yapıcı yaklaşım beklemediğim için tohum konusunda da stk ve kâr amacı gütmeyen toplulukları destekleme taraftarıyım.

-şuan ki tarım bakanı mevcut hükümete karşı gelmiş ve bağımsız kazanmış tek belediye başkanıdır. etrafında çiftçiler ve tarım sektöründe çalışanlar var. kendisinin doktor olması tek dezavantajdır. zira mesleksiz biri olmuş olsaydı diğerleri gibi sorun teşkil etmeyecekti. hemşerimdir bu yüzden savundum ve haklıyım diye düşünüyorum.

-hibrit tohumlar olmazsa aç kalır dünya, biraz olsun gerçekçi olun atalık denen tohumlarla üretim yapılsa sadece yani hibrit tohumlar üretimde kullanılmazsa verim o kadar düşer ki bir kilo etten daha pahalıya almak zorunda kalır millet domatesi, ağzı olanlar değil de bilgisi olanlar tartışmaya dahil olaydı iyiydi..

-zaten bilimsel bir kongre değil. öğrenelim diye sohbet ediyoruz:v: ayrıca mevcut gıda tüketiminin israfının yarısı önlenirse kimse de aç kalmaz. gayet iyi çalışan modellemeler var.

-eski domates tohumu şu göbekli olan. hem verimi yüksekti hem de lezzetliydi. hem de erken bozulmazdı şimdi ki hibrit tohum olanlar hem lezzetsiz hem de erkenden bozuluyor.

140journos’un tohum belgeselinin hazırlık sürecinden notlar

2006 yılında tohumculuk alanında yapılan düzenlemeler ile başlayan süreç, bugün milli tarım projesi adı altında genişletilmeye devam ediyor. 2006’dan itibaren, tohumculuk kanunu ile sertifikasız tohumların ticari amaçla satışı yasaklanarak, yalnızca çiftçiler arasındaki tohum takaslarına izin verilmişti. 2016 ekim ayında duyurulan milli tarım projesi dahilinde yapılan değişikliğe göre ise, 2018 itibariyle sertifikalı tohum kullanmayan çiftçi ve üreticiler, vaat edilen destekleri almaya hak kazanamıyor. devletin milli tarım projesi üzerinden tohum üretimini ve tohum piyasasını düzenleyen yasal düzenlemelere yeniden biçim vermesi, konuyla ilgilenen birçok kişi ve organizasyon tarafından eleştiriliyor. milli bir tohum sektörü yaratmak; tohum üretim sürecininin, sermaye yönetimi altına sokulmasıyla paralellik göstermesi nedeniyle tenkit ediliyor.

hangi tohum ne tür özelliklere sahip?

yerli (atalık) tohum: bulundukları yörenin çevre, iklim ve toprak koşullarına uyum yetenekleri gelişmiş bu tohumlar, hastalıklara karşı daha dayanıklı ve geliştirilmiş (hibrit) tohumlara göre daha az su ve gübre ihtiyacı duyuyor. uzun yıllar değişen yaşam şartlarına uyum sağlayarak bugüne ulaşmayı başarmış türler oldukları için, biyoçeşitlilik ve sürdürülebilirlik açısından önemleri büyük ve iklim değişikliği, kuraklık gibi etkenlere karşı oldukça dayanıklı.

sertifikalı tohum: gıda, tarım ve hayvancılık bakanlığı tarafından denetlenen ve sertifikalandırılan, ıslah edilmiş tohumlara verilen isim. sertifikalı tohumlar çoğunlukla gdo’lu tohumlarla karıştırılıyor ancak bu doğru değil. sertifikalı tohumlarda genetik müdahale veya yabancı madde yok. bunlar üretim açısından olabilecek en verimli haldeki, olgunlaşma ve hasat zamanları aynı olan, tedarikçiler tarafından çimlenme garantisi verilen endüstriyel tohumlar. yüksek kazanç vaat eden bu çeşit aynı zamanda hibrit tohum olarak da biliniyor.

hibrit tohum: birleştiklerinde istenen karakterleri ortaya çıkaran, gen kombinasyonunu sağlayan türlerin çiftleştirilmesi sonucu elde edilen tohumlara deniyor. aynı bitkinin farklı türlerinin insan eliyle tozlanarak, melezlenmesi sonucu üretiliyor. bu formun dezavantajı, tohumların bir daha aynı ürünü alabilmek için kullanılamıyor olması. yani, hibrit tohum kullanan bir çiftçi, ilk ekim yaptığındaki ürünü elde edebilmek için her sene yeniden aynı hibrit tohumu satın almak mecburiyetinde. hibrit tohumun kullanılması, tarımda tekelleştirmeyi beraberinde getirebileceği için eleştiriliyor. tartışmalara göre, tek tip tohuma mecbur kalmak, öngörülemeyen bir hastalık veya felaketin olması durumunda, gıdada bağımlılığı ve açlığı beraberinde getirme ihtimalini taşıyor.

organik tohum: organik sertifikalı tohum anlamına geliyor. organik üretim olabilmesi için hem tohumun hem de üretiminin organik sertifikalı olması gerekiyor. yani üretimin hiçbir aşamasında zirai zehir ve kimyasal gübre kullanılmaması gerekiyor. organik sertifikalı tohum, hibrit veya yerel tohum olabilir, fark etmiyor.

tohumculuğun kısa geçmişi

türkiye’de 1930’lu yıllarda tohumun önemi ön plana çıkarılarak tohum üretimi için devlet üretme çiftlikleri kuruldu. 1984 ve 85 yıllarında çıkan tohumluk ithalatının serbest bırakılması ve tohumluk teşvik kararnamesi ile türkiye’de tohumculuk özel sektöre dayalı bir yapılanma içine girdi. 2006 yılında çıkan 5553 sayılı tohumculuk kanunu ile yerli tohumların satışı yasaklandı. tarımsal üretimi canlandırmayı hedefleyen milli tarım projesi ile ise, 2018 yılı itibariyle sertifikalı tohum kullanmayan çiftçilere devlet tarafından verilen destekler sonlandırıldı.

milli tarım projesi nedir?

milli tarım projesi, tarımsal üretimi canlandırmayı hedefleyen bir dizi planlama ve desteği kapsıyor. projenin temel hedeflerinden bir tanesi tarımda dışa bağımlılığın azaltılması. buna göre, üreticilere çeşitli şartlar dahilinde ilaç, mazot, hibe desteği gibi destekler sağlanıyor. ancak projenin ana şartlarından bir tanesi sertifikalı tohum kullanma zorunluluğu. yani, 2018 yılı itibariyle, sertifikalı tohum kullanmayan çiftçiler vaat edilen desteklere hak kazanamıyor. sertifikalı tohum kullanma şartının aranmadığı yalnızca bir istisna var, o da beş dekar ve altındaki aile işletmelerine gösteriliyor.

tohum takas ağı projesi nedir?

5553 sayılı tohumculuk kanunu ile sertifikasız tohumların satışı yasaklanması üzerine, buğday derneği “tohum takas ağı” projesini başlattı. proje kapsamında, tohum takas şenlikleri düzenlenerek, küçük üretici ve tohumseverler arasında yerel tohumların takas edilerek kaybolmasını önlemek ve yayılmasını sağlamak amaçlanıyor. yerel tohumların kullanıcılar arasında serbestçe takas edildiği ve tohumların takas/ekim deneyimlerinin dijital ortamda takip edilebildiği bir platform sunuyor.

milli tarım projesi ve dolayısıyla sertifikalaşma süreci, birtakım güç politikalarını beraberinde getiriyor. her ne kadar yerel tohumlar sertifikalandırılabiliyor da olsa, konuyla ilgili çalışmalar yürüten kesimler, bu düzenleme ile çiftçilerin yerli tohumlarını kullanamayacaklarını savunuyor. zira milli tarım projesi kapsamında, yerel tohumların sertifikalandırılması hakkında henüz net bir düzenleme mevcut değil. bununla beraber, sertifikalandırma süreci, küçük çiftçileri sertifikalı tohumlara mecbur bırakma potansiyeli taşıyor. aslında yerli tohumları kullanan çiftçiler kâğıt üzerinde bu tohumları tescilletebiliyor ancak tescil süreci uzun ve maliyetli olduğu için, çoğunlukla tüzel kişi ve özel şirketler tohum tescilletme gücüne sahip. bu da yerel tür ve tohumlarının özel mülkiyet olması ve üretimin, tescil sahibi kurum ve kişilerin tekelinde olması anlamına geliyor. yani, özel şirketlerce tescillenmiş yerel tohumların kullanılabilmesi için bu şirketlerden tohum alınması gerekiyor.

dünyada ve türkiye’de tohum piyasasında neler oluyor?

uluslararası tohum federasyonu (isf) verilerine göre, dünya tohum pazarı yaklaşık 45 milyar dolar büyüklüğünde. dünya tohumluk ticaretinin yaklaşık yüzde 27’si amerika birleşik devletleri’nde gerçekleşiyor. amerika’yı yüzde 22.11 ile çin, yüzde 20.69 ile avrupa birliği ülkeleri ve yüzde 5.83 ile brezilya takip ediyor; türkiye’nin bu denklemdeki payı ise yüzde 1.6 seviyesinde. dünya tohum ticaretinin yaklaşık yüzde 75–80'ini monsanto, dupont, sygenta, bayer, basf gibi dev şirketler kontrol ediyor.

türkiye’de yaklaşık 791 tohumculuk şirketi var. bunlardan 35’i yabancı sermayeli. yabancıların mısır, şekerpancarı, ayçiçeği gibi endüstriyel ürünlerde türkiye’nin yüzde 90’a varan payı var. ancak türkiye, sebze tohumu ve endüstriyel bitki tohumunda büyük oranda dışa bağımlı.

dev şirketlerin hakim olduğu ve her birinin araştırma-geliştirme çalışmalarına 3–4 milyar dolar ayırdığı tohum pazarında yerel girişimci ve şirketlerin piyasada etkin olarak yer alması, rekabet etmesi çok zor. ancak gelişen teknoloji, araştırma-geliştirme çalışmaları ile bunu başaran ve kendine yer bulan şirketler de var.

ilginizi çekebilir

--

--

140journos, türkiye’yi anlamak için orijinal belgesel videolar, nitelikli araştırmalar ve görsel hikayeler üreten bir yeni medya yayıncısı.