gıdanın yolculuğunda aracılar

tarım üreticileri senelerdir, ürünlerini düşük fiyattan sattıklarından, kimi zaman satamadıklarından şikayet etti, bazısı ise maliyetini karşılamadığı için mahsulü tarlada bıraktı, duruma isyan edip ürününü sokağa döktü. öte yandan tüketiciler ise meyve-sebze fiyatlarının yüksekliğinden ve markete gelene kadar olan süreçte fiyatın katlanmasından şikayetçi.

140journos
140journos

--

editör: cansu dirim/gastronomika
yardımcı editör: sevgi sena macit/140journos yaz stajı, elif ünal/140journos yaz stajı

yaratıcı yönetmen: cem aydoğdu/140journos
sanat yönetmeni: berkant akarcan/140journos,
video: berkant akarcan/140journos, kürşad bayhan/140journos, çağdaş erdoğan/140journos
röportajlar: cansu dirim/gastronomika, kürşad bayhan/140journos
, çağdaş erdoğan/140journos, dilan karadağ/140journos
kurgu: berkant akarcan/140journos
kurgu asistanı: serkan arslan/140journos yaz stajı
illüstratör: ayşenur karabulut/140journos

(ilgili whatsapp tartışma grubunda öne çıkan görüşlerin derlemesini okumak için sayfanın sonuna ininiz.)

fiyatlardaki uçurumla ilgili her kesim birbirini suçluyor, aracılar ortadan kaldırılırsa bu uçurumun azalacağını düşünenlerin sayısı ise azımsanmayacak kadar çok. ama hala şu soruya en net yanıt verilemiyor: ürünün tarla ve market arasındaki yolculuğunda fiyatların katlanmasına sebep kim? kimdir bu “aracılar” ve fiyatların katlanmasından ne kadar sorumlular?

nisan ayında türkiye ziraat odaları birliği’nin (tzob) “üretici market fiyatlarında nisan ayı” raporuna göre, kuru soğan başta olmak üzere elma, kuru kayısı ve patlıcan ürünlerinde üretici-tüketici arasındaki fiyat farkı %165-%600'lere kadar çıktı.

tablo 1: tzob’un nisan ayına ait üretici-tüketici fiyat raporu

haziran ayında üretici ve market fiyatları arasındaki en fazla fark, %546,77 ile elmada görüldü. üreticiden 67 kuruşa alınan elmanın pazardaki satış fiyatı 2,92, marketteki satış fiyatı ise 4,15 tl oldu.

tablo 2: tzob’un haziran ayına ait üretici-tüketici fiyat raporu

elma, temmuz ayında da %461,19 ile üretici ve market arasındaki uçurumun en yüksek olduğu ürün oldu. elma, üreticiden 0,67 tl’ye alınırken, markette 3,76 tl’den satıldı.

tablo 3: tzob’un temmuz ayına ait üretici-tüketici fiyat raporu

ağustos ayında üretici ve market arasındaki fiyat farkı en fazla %461,19 ile tekrar elmada görüldü. elmayı fiyat farkında %398,33 ile kuru kayısı, %305,13 ile karpuz, %240,14 ile domates, %228,70 ile salatalık takip etti.

tablo 4: tzob’un ağustos ayına ait üretici-tüketici fiyat raporu

gastronomika ve 140journos editörleri olarak tzob raporunda görülen bu uçurumlardan yola çıkarak nisan ayında tarladan-markete fiyat farkının en yüksek olduğu kuru soğanın üretim maliyetlerine biraz daha yakından bakmak üzere istanbul silivri’ye bağlı kadıköy mahallesi’ndeki kuru soğan üreticileriyle görüştük.

görüştüğümüz kadıköylü soğan üreticileri son yıllarda piyasaya karşı çok daha kırılganlar. emeklerinin karşılığını alamadıklarını düşündükleri için tarlalarının bir kısmını ekmeyi bırakmışlar. çiftçiler büyük üreticilerle yarışamadıkları, verilen fiyatlar üretim maliyetlerini kurtarmadığı için hallere ürün gönderemediklerini ve üretim alanlarını küçültmek zorunda kaldıklarını belirtiyorlar.

kadıköy’de susuz tarım (ekstra sulama olmadan, sadece yağmur ve yeraltı suları ile yapılan) yoluyla üretim yapan soğan üreticilerinden ali çağlayan ve levent ipek’ten kuru soğan üretiminin baştan sona tüm maliyet kalemlerini dinledik ve şöyle özetledik:
(maliyetler 1 dönüm başına hesaplanmıştır)

  • toprağı sürme işlemi 90 tl
  • 3/15 gübresi atma işlemi 70 tl (gübre, kilosu 1,40 tl’den, 1 dönüme 50 kg atılıyor)
  • 1 dönüme kilosu 7 tl’den 35 kg arpacık soğan ekiliyor: 245 tl
  • 2 kadın işçi, kişi başı 70 tl yevmiye ile 1 dönüm araziyi
    ekiyor: 140 tl
  • Toprağa, kilosu 0,80 tl’den 50 kg nitrat atılıyor. toplam 40 tl
  • 2 kadın işçi, 1. çapayı kişi başı 70 tl yevmiye ile yapıyor: 140 tl
  • 2 kadın işçi, 2. çapayı kişi başı 70 tl yevmiye ile yapıyor: 140 tl
  • pas, böcek ve mantar vb için 30 tl ederinde ilaç atılıyor.
  • hasat zamanı, 1 kadın işçi 70 tl yevmiye alarak 1 dönümdeki soğanı el ve keser ile söküyor.

(soğanlar 1 ay kurumaya bırakılıyor)

  • 2 erkek işçi, soğanları 60–70 kg halinde çuvallamak için kişi başı 100 tl yevmiye alıyor: 200 tl
  • 1 dönümden elde edilen 2 ton soğanın, tanesi 50 kuruştan 15 tl çuval bedeli oluyor.
  • 1 hamal 1 çuval soğanı 1,5 tl’ye tarladan depoya taşıyor. 1 dönüm için 46 tl hamal maliyeti oluyor.

susuz tarım yapılan kadıköy’de 1 dönümden genellikle 2 ton, eğer çok yağmur yağdıysa 3 ton ürün alınıyor.

1 dönüm için toplam üretim maliyeti 1,226 tl, iken 1 kg soğanın çiftçiye üretim maliyeti ise 0,61 tl oluyor.

bu sayılar endüstriyel tarım yapan büyük üreticilerde çok daha farklı. sulu ve makineli tarımın yaygın olduğu, soğan ekiminin ‘barut’ denilen soğan tohumlarından yapıldığı bursa, karacabey gibi bölgelerde 1 dönümden en az 5 ton civarı soğan hasat edilebiliyor ve soğanın kilosu, üreticiden 15 kuruşa satın alınabiliyor. küçük üreticiler ve elle tarım yapan çiftçiler ise bu fiyatlarla yarışamadıkları için zaman içinde ürünlerini satamaz hale geliyorlar.

“daha önceki yıllarda 20–25 dönüme kadar yer ekiyorduk. fakat para etmediğinden dolayı iyice küçüldük. satamadığımızdan dolayı depoladık, depoladık çürüttük. arz-talep meselesi olmadı, hale gönderemedik. ettiğimiz masrafları karşılayamadık, para etmeyen bir şeyi bir daha denemek riskli yani.” — levent ipek, çiftçi

silivri kadıköy’deki üreticiler, soğanın istanbul halindeki alış fiyatları, üretim maliyetlerini kurtarmadığı için artık hale satış yapamıyorlar. bu yüzden 2016’daki hasatta, 20 kg’lık 1 çuval soğanı 20 tl ücretle eşe dosta satmışlar.

hale satış yapıyor olsalardı, bir kamyonun, 15 ton soğanı 600–700 tl ücretle istanbul haline götüreceğini de ekliyorlar.

“şimdi hali unuttuk. karpuzu götürüyoruz hemen ‘hop nereden geldin?’ diyorlar. tezgahı açamıyor adam, malını satamıyor. bir tezgah açtığı zaman ya zabıta ya da polis geliyor hemen ‘kaldır tezgahını’ diye. e o zaman senin bu çiftçiye ne yapman lazım? ‘bunun kendi malı, satabilir, pazarlayabilir’ deyip de buna bir belge vermen, bir sertifika vermen gerekir. ama biz bu aradaki tefeciyi kaldırmadığımız sürece tüketiciyle üretici arasındaki uçurum her zaman böyle devam eder.” — kadıköy mahallesi muhtarı levent yeniçiftlik

tarım ürünlerinin üreticiden çıktıktan sonraki süreçte uğradığı durakları ve kesilen vergileri ise şöyle özetleyebiliriz:

şekil 1: yaş meyve-sebze tedarik zinciri / merkez bankası uzmanı hüseyin songül

komisyoncu: toptancı halinde ürünü komisyon karşılığında satan kişi.

sevkiyatçı: komisyoncudan aldığı ürünü başka toptancı hallerindeki komisyonculara göndererek komisyon bedeli karşılığında sattıran kişi.

komisyon: komisyoncunun yapılan satıştan max %8 oranında keserek elde ettiği kazançtır.

komisyon kdv’si: komisyoncunun, komisyonundan %18 oranında keserek devlete ödediği vergidir.

navlun: ürünün nakliyat bedelidir.

navlun kdv’si: nakliyat bedelinin %18’i oranında alınan vergidir.

bağkur: üreticiden kesilen %1'lik vergidir. bazı durumlarda muafiyeti mevcuttur.

stopaj: üreticiden tescilli ürünü üzerinden %2 oranında kesilen gelir vergisidir. eğer ürün tescil ettirilmezse bu oran %4 e çıkar.

hal rüsumu: belediye veya işletmelere ödenen %1'lik meblağdır. önceden üreticiden alınan bu miktar artık satıcıdan tahsil edilir.

özellikle büyük şehirlerde marketten alınan tarım ürününün arada 5 farklı yere daha konuk olduğunu üzerine binen vergi, komisyon ve masraflarla birlikte fiyatların katlandığını görüyoruz.

yaş meyve sebzenin tedarik zincirine dair genel bir tabloyu görmek için merkez bankası uzmanı hüseyin songül’ün antalya’dan çıkan domates üzerine yaptığı araştırmasını inceleyelim:

tablo 5: güncel tedarik zincirinde parasal değerin aktörler arasındaki dağılımı / hüseyin songül

defter tutan mükellef (tacir) defter tutmayan müstahsilin (çiftçi) 10.000 kg domatesini 1 tl/kg fiyattan satın alıyor. tacir çiftçi adına ilgili kamu otoritesine ödenmek üzere %2 gelir vergisi stopajı ve %1 bağ-kur kesintisi yaptıktan sonra kalan tutarı çiftçiye ödeyecek.

2. aşamada tacir, antalya halindeki komisyoncu aracılığıyla domatesin kilosunu kdv hariç 1,3 tl’den sevkiyatçıya satıyor. komisyoncu hem tacire, hem de sevkiyatçıya fatura kesiyor. komisyoncunun sevkiyatçıya kestiği faturada ürün bedeli, söz konusu ürün bedeli üzerinden %1 oranında hesaplanan hal rüsumu ve toplam tutar üzerinden %1 oranında hesaplanan kdv bulunacak.

ayrıca, komisyoncu satış bedeli üzerinden yüzde 8 oranında komisyon ücreti ve komisyon ücreti üzerinden de yüzde 18 oranında komisyon kdv’si hesaplayarak, söz konusu tutarları sevkiyatçıdan tahsil ediyor.

3. aşamada sevkiyatçının ankara halindeki komisyoncu ile domatesin kilosunu kdv hariç 2 tl’den satması için anlaştığını ve komisyoncunun da domatesleri markete söz konusu fiyattan sattığını varsayıyoruz. bu arada, domatesin antalya’dan ankara’ya nakliyesi sırasında fire verdiğini ve 9.000 kg olarak komisyoncuya ulaştığını kabul edelim. sevkiyatçı, komisyoncuya %8 oranında komisyon bedeli ve bu bedel üzerinden de %18 oranında komisyon kdv’si ödeyecek. ayrıca, sevkiyatçının antalya’dan ankara’ya nakliye bedeli olarak kdv hariç 800 tl ödediğini varsayalım. nakliye hizmeti üzerinden de %18 oranında kdv kesilmekte

son aşamada ise marketin, giriş halindeki komisyoncudan satın aldığı 9.000 kg domateste yüzde 10 market firesi verdiğini ve geriye kalan 8.100 kg domatesi kdv hariç kilosu 2,6 tl’den nihai tüketiciye sattığını farz edelim.

sonuç olarak tüketici 1 kg domatesi, %8 kdv’nin de eklenmesiyle 2,81 tl’ye satın alacak.

tüm bu süreçte son fiyatın %45,5'inin aracıların payı olması, %11,5'inin de vergilerden oluşması gıda fiyatının nihai tüketiciye gelene kadar katlanmasında rol oynayan etmenleri açıklıyor.

peki bu sisteme başka alternatif bir model geliştirilebilir mi? hem üreticinin hem de tüketicinin yüzünü güldürecek bir sistem söz konusu olabilir mi?

türkiye cumhuriyeti merkez bankası uzmanı hüseyin songül’e göre bu mümkün. songül, aracı sayısının indirilip bu sistemin idealleştirilebileceğini savunuyor. songül’e göre küçük ölçekte üretim yapan çiftçiler örgütlü yapılar üzerinden üretim ve pazarlama faaliyetlerini gerçekleştiremedikleri için araya çok sayıda aracı giriyor ve ürünlerin fiyatı olması gerekenden daha fazla artış gösteriyor. dolayısıyla küçük ölçekli üreticiler bir araya gelip üretici örgütleri kurulursa tedarik zincirindeki eleman sayısı azalabilir, üretici ve tüketicinin yüzü gülebilir.

çiftçi ➞ üretici ➞ örgütü ➞ market ➞ tüketici

tablo 6: ideal tedarik zincirinde parasal değerin aktörler arasındaki dağılımı / hüseyin songül

aracılar, meyve-sebze fiyatlarının yüksek olmasından tek başına sorumlu mu, yoksa günah keçisi mi?

cumhurbaşkanı erdoğan’ın geçtiğimiz aylarda, gıda fiyatlarındaki katlanmaya ve aracılara yönelik sarf ettiği sözler bu konuda yeni bir düzenleme mi yapılacak sorusunu akla getirdi:

“bakıyorsunuz tarlada domates 1 lira, ama çarşıya-pazara geldiği zaman 7–8 liraya kadar çıkıyor. ne bu? bu arada olanlar kimler? insaf insaf. bunları da konuştuk. bu işe kesin bir çözüm bulmamız lazım. biz gençken bunları çok kullanırdık, ‘aracı tefecilere lanet olsun’ derdik. şimdi buradaki hikâye aslında yine buraya dayanıyor. ben çiftçime sesleniyorum. 1 yıl önceden senin tarlanı satın alanlar konusunda dikkatli ol, tarım bakanlığı tedbirini almalı.” — cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan

konuyla ilgili görüştüğümüz, anadolu yakası meyve sebze komisyoncuları ve iş adamları derneği başkanı mevlüt yılmaz’a göre haller, sektörü kayıt altına alabilmenin tek yolu olması, aracı ve satıcının karşılaştığı, fiyat ve borsanın oluştuğu yerler olması dolayısıyla yeri doldurulamayacak bir oluşum.

“ben kimse mükemmel demiyorum, ama bunu düzenleyecek devlettir. aracı bu ülkeye, tüketiciye zararlıysa, kaldırsın. fiyat farklılığı bizden kaynaklanmıyor. biz olması gereken yerdeyiz ve biz olmazsak fiyatlar daha da uçacak.”

“fiyatlar yükseldiği zaman herkes, aracıları kaldıralım diyor. yahu nasıl kaldıralım, kaldır o zaman. o zaman beyaz eşyada da kaldır herkes gitsin fabrikalardan alsın. var mı böyle bir şey? 80 yılından sonra türkiye karma ekonomiden çıktı, serbest piyasa düzenine geçti. o zaman türkiye’nin bütün şuandaki sadece meyve sebze değil, ticaretle ilgili piyasa düzeniyle ilgili her şeyin değiştirilmesi lazım. o zaman ne oluyor? müdahaleci ekonomi. onu da bugün rusya bile yapmıyor.” — anadolu yakası meyve sebze komisyoncuları ve iş adamları derneği başkanı mevlüt yılmaz

yılmaz fiyatların artmasındaki bir başka önemli nedeni tarım politikasındaki belirsizlik olarak görüyor. yılmaz’a göre devletin dünya trendlerini takip edip üreticiyi yönlendirmesi gerekiyor. aksi halde bazı senelerde bir üründen çok fazla üretilirken, diğer sene kimse ekmeyebiliyor, bu da fiyatlara yansıyor.

“bizde tarım politikasında bir belirsizlik var. bazen bakıyorsunuz bir ürün çok fazla üretiliyor, bazen bakıyorsunuz ertesi sene yok. bunu özellikle patates, soğanda çok yaşıyoruz. burada devletin belirleyici ve yön verici olması lazım.”

“özellikle patates soğanı ele aldığımızda bunlar açık alana ekilen ürünler olduğu için güçsüz olan üreticinin zaten bir atımlık kurşunu var o sene ekti parada yapmadı tamam çekiliyor kenara, ama güçlü olan, etrafı-imkanları olan, sıkıştığı zaman kredi alabilen daha büyük çiftçi bir sonraki sene tekrar ekiyor, işte o sene parayı götürüyor. ozaman tzob başkanı oradan konuşacağına, herkese destek versin.” — mevlüt yılmaz

halde komisyonculuk yapanlar ise şikayet ve suçlamalara karşı kendilerini şu sözlerle savunuyorlar:

“kamuoyunun bu konuda bilgisi hiç yok. hani geliyor tarlada 1 lira da burada 5 lira. bunun masraf yönünün hesabını kimse yapmıyor. 500 kilometreden helen arabanın nakliyesi başka, 1200 kilometreden gelen arabanın nakliyesi başka. yani kademe kademe gidiyor. ne oluyor, masraflar her bölgede değişiyor. bunun hesabını herkesin yapması lazım.” — esat demirel, ataşehir halinde komisyoncu

“üretici gönderiyor, biz burada üreticinin namına komisyonla satıyoruz. yüzde 8 komisyonumuz var bizim. yani bizim başka üstüne koyup da herhangi bir şey kazanma durumumuz yok. bu fiyat politikası böyle. ‘halci piyasayı yükseltiyor’ falan onlar yalan işler yani. benim elimde olsa öyle sihirli bir değnek 100 lira yaparım domatesi. öyle şey olabilir mi?” — ahmet kılıç, ataşehir halinde komisyoncu

“yüzde 8 bizim komisyonumuz. yüzde 4’ü bizim giderlerimiz masraflarımız. yüzde 4’ü bize kalan da bizim ancak maaşlarımıza yetiyor.” — ataşehir halinde komisyoncu

2010 yılında yürürlüğe giren ‘hal yasası’, resmi adıyla ‘sebze ve meyveler ile yeterli arz ve talep derinliği bulunan diğer malların ticaretinin düzenlenmesi hakkında kanun tasarısı’ birçok yeniliği beraberinde getirdi:

  • meyve ve sebzelerde, nereden geldiğini belirten ürün künyeleri olması zorunluluğu ve bu sayede yüzde 70'i kayıt dışı olan ticaret kayıt altına alınması,
  • pazar ve manavda ürün künyesi olmayan sebze ve meyve satılmaması, satan kişiye para cezası uygulanması,
  • hal ve pazarlarda üretici birlikleri bulunması, ürünlerin tarlada kalmaması için bu birlikler aracılığıyla satış gerçekleşmesi,
  • ve yine güncel durumda gördüğümüz gibi komisyoncuların aldığı payın, ürünün satış fiyatının %8'ini geçmemesi kararları alındı.

bu saydığımız yeniliklerin bazılarını uygulamada göremesek de, bu yasa sonrasında bir çok büyük market, sebze-meyveyi aracısız şekilde, direk üreticiden almaya başladı.

büyük işletmeler ve market zincirleri bu yasadan faydalandı ancak asıl fayda görmesi planlanan tüketiciye bir etkisi olmadı. piyasayı incelediğimizde migros’un da içinde olduğu bu büyük marketlerdeki satış fiyatlarının bir çok market ve pazarda olduğundan yüksek olması tüketicide “hani aracıyı kaldırmıştınız?” sorusuna neden oldu.

“şunu da söyleyeyim marketler bu yeni yasadan hak elde ettiler. o kadar çok zorladılar ki hale girme mecburiyetini kaldırdılar. şimdi kendi marketlerinde kendi bünyelerinde satmak üzere direk yerinden mal alıp getirebiliyorlar… peki o zaman niye fiyatlardan herkes şikayetçi? üretici şikayetçi, tüketici şikayetçi, bakanlık şikayetçi, devlet başkanı, cumhurbaşkanı şikayetçi. eniye günahkar biziz? benim satmadığım malın fiyatından niye ben sorumlu oluyorum?” — mevlüt yılmaz, anadolu yakası meyve sebze komisyoncuları ve iş adamları derneği başkanı

“büyük marketçiler, büyük firmalar hale giriş-çıkış yapmıyorlar, sadece çıkış yapıyorlar. yüzde 40, yüzde 60 (üzerine) fiyat koyup para kazanıyorlar. ondan sonra diyorlar ki ‘halci pahalı satıyor.’. halbuki öyle bir şey yok. bir gün sadece mahallede pazar olmasın, markete gir bakayım fiyatlar ne. korkunç fiyatlar.”
— feshi bey, ataşehir halinde komisyoncu

ürünlerin kaynağı ve fiyat artışlarında şeffaflığa yönelik gümrük ve ticaret bakanlığı’nın attığı bir adım da 21 eylül 2016’da ürün künyeleri hakkında çıkan düzenleme ile oldu.

resmi gazetede de yayınlanarak yürürlüğe giren tebliğe göre marketlerdeki tarım ürünlerine karekodlu künyeler verilerek, üreticiden alış fiyatlarını yazma zorunluluğu getirildi. böylece tüketicilerin, ürünleri sahip olduğu künye numarasıyla hal.gov.tr adresinden okutarak ürünün hangi aşamalardan geçtiğini ve hangi aşamada hangi fiyatta olduğunu sorgulayabilmesi ve süreç hakkında bilgi sahibi olması planlandı.

bu düzenleme ile perakende satış aşamasında fiyat farkının açılmasının önüne geçilmeye çalışıldı. ancak tüm marketlerde bu uygulamayı henüz görememekteyiz.

“son çıkan yasada, bakanlıkla toplantı yaptık, etiket mecburiyeti kondu. migros’un müdürleri itiraz ettiler. niye biz buraya alış fiyatını yazmak mecburiyetindeyiz diye. bundan rahatsız oldular, niye rahatsız oldular, (…) 1.5 liraya aldım, 4 liraya etiket koyuyorum benim kiram var diyor. benim personelim var, eyvallah. (…) kardeşim neyse yaz oraya, satışı da 4 liradan yap.” — mevlüt yılmaz, anadolu yakası meyve sebze komisyoncuları ve iş adamları derneği başkanı

aracıların ortadan kaldırılması talep edilirken, alternatif sistemler, kooperatifçilik vb. konularında düzenlemeler yapılırken, kamuoyu ve tüketiciler gıda fiyatlarından şikayet ederken önemli bir nokta var ki o da toplumun ve tüketicinin bilinçli olmaması; yediği, tükettiği şeyi sorgulamaması, yerel gıda ve yerel üreticinin öneminin göz ardı edilmesi.

istanbul, gümüşdere’de doğal tarımla uğraşan üretici ve ziraat mühendisi beyhan uzunçarşılı ise halkın giderek bu konudaki bilgisinin azaldığını belirtiyor. özellikle büyük şehirlerde yetişen çocukların meyve-sebze üretimi hakkında bilgi eksikliği içinde büyüdüğünü belirten uzunçarşılı, bazı çocukların hala meyve-sebzelerin markette yetiştiğini düşündüklerini söylüyor. ona göre hem halkı bu konuda bilinçlendirmeli hem de küçük boyutlu üreticilere destek olunmalı. ayrıca meyve-sebze fiyatlarını düşürmek ve karbon ayak izini azaltmak için büyük şehirlere uzak yerlerden meyve-sebze transferi yapmaktansa şehirlerin çevresindeki verimli alanlarında üretim açısından değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor.

“ben istanbul’daki son kalan tarım alanlarından birisi olan gümüşdere’de çiftçilerle beraber kendi bahçemde üretim yapıyorum. bu alanı korumamız gerektiğini her zaman için söyledim. kilometrelerce öteden gelen, karbon ayak izini kullanan ve kimyasalların bolca kullanıldığı bir sistemde bu gıdaları reddediyoruz. eğer biz talep edersek üretici de üretmekten vazgeçmez. çünkü şu anda üretim alanları çok kısıtlı olduğu için ve üretimin zorluğundan aracıların vasıtasıyla da üreticilerin kazanamamasından dolayı maalesef artık üretmek istemiyorlar.” beyhan uzunçarşılı, ziraat mühendisi, çiftçi

cumhurbaşkanı erdoğan gibi, gümrük ve ticaret bakanı bülent tüfenkçi de geçtiğimiz aylarda aracılardan yana rahatsızlığını dile getirdi.

“tarım ürünlerindeki aracıları kaldırmak istiyorsak biz kooperatifleri daha da güçlendirmeliyiz. onların hem yapısal hem de ekonomik sorunlarını çözerek aracıların ortadan kalkmasına vesile olabiliriz.”

bakan tüfenkçi’nin aracılara alternatif olarak kooperatifleri güçlendirmenin sinyalini vermesi de gözleri hükümete çevirdi. üretici-tüketici fiyat farkının azaltılması doğrultusunda yapılacak çalışmalarla ilgili meclis’te yeni yasama döneminin başlaması beklenmekte.

kaynaklar

https://tcmbblog.org/tr/yas-meyve-sebze-tedarik-zincirinde-fiyat-olusumu/

https://www.tzob.org.tr/basin-odasi/haberler/uretici-market-fiyatlarinda-nisan-ayi

https://www.tzob.org.tr/basin-odasi/haberler/uretici-market-fiyatlarinda-agustos-ayi%E2%80%A6

https://www.gtb.gov.tr/haberler/sebze-ve-meyvede-urun-kunyelerine-yonelik-teblig-resmi-gazetede-yayimlandi

140journos whatsapp tartışma grubu: aracılar

son dönemlerde meyve sebze üreticilerinin, ürünlerini çok düşük fiyattan sattıkları hatta kimi zaman satamadıkları için yaptıkları eylemlere şahit olmaktayız. buna karşılık market ve pazarlardaki fiyatların ise son derece yüksek olduğunu görüyoruz. erdoğan yaptığı bir konuşmasında “tarlada domates 1 lira, çarşıda pazarda 7–8 lira. bu ne? bu arada olanlar kimler?” diyerek yüksek sebze-meyve fiyatlarının faturasını tedarik zincirindeki aracılara kesti. enflasyon hedeflerine ulaşılamamasının en önemli sebebi olarak gıda fiyatlarını gösterdi. biz de bugünkü whatsapp tartışmasında yüksek meyve-sebze fiyatlarının bütçemizi nasıl etkilediğini, bunun olası sebeplerini ve alınabilecek önlemleri tartıştık, öne çıkan konuşmaları derledik.

derleme: elif ünal/140journos stajı, sevgi sena macit/ 140journos stajı

(❓ emojisi 140journos tarafından sorulan soruları; → işareti, tartışmadaki bir katılımcıdan gelen bir yoruma başka bir katılımcının cevap verdiğini gösterir.)

❓❓market ve pazarlardaki meyve-sebze fiyatlarını uygun buluyor musunuz? bu tür alışverişlerinizi genellikle nereden yapmayı tercih ediyorsunuz?

“semt pazarından meyve-sebze alışverişini yapıyorum. semt pazarının bulunduğu çevredeki marketler semt pazarı ile aynı günde manav sebze reyonunda indirim yapıyor ama pazar elbette daha taze.”

“evime yakın pazar kurulduğu için pazardan yapmayı tercih ediyorum ancak eskisi gibi lezzetli ve taze ürün bulamıyoruz pazarlarda. iyi ürün marketten de pahalı.”

“haftada iki pazar var mahallemizde. dolayısıyla acil bir ihtiyaç olmadıkça marketi tercih etmiyoruz.”

“alacağım zaman pazarı tercih ediyorum. marketlerle (şok ve bim’le bile) fiyat farkı çok fazla.”

“pazar alışverişi yapmak çalışan kişi için çok da kolay bir seçenek değil. anadolu yakasındaki çoğu pazar hafta içi mesela.”

“insanların ihtiyaçları bu şekilde kısır olmamalı: market mi, pazar mı?”

“bazı ürünleri kendi bahçemizden yetiştiriyoruz, astarı yüzünden pahalıya gelse de en azından kendi bahçemizin ürünü diyerek içimize sine sine yiyoruz.”

“sofraya biber geldiği gün herkesin bursu, kredisi yatmış olması lazım.”

“ben konya’da öğrencilik yapıyorum. konya tahıl ambarı olarak görüldüğü halde ekmek kışın 1,5 lira oluyor. öğrenci evinde kalan bilir, yumurtasız gün geçmez. bir menemen yapmak için biber almaya gidiyoruz biberin kilosu 11 lira, domates 7 lirayı buluyor, salatalık 6 lira. sofraya biber geldiği gün herkesin bursu, kredisi yatmış olması lazım. bu pahalılığın bizi çok yıprattığı da oluyor. özellikle kışları manav alışverişimizin 250₺ olduğu zamanları görüyoruz ve bu da bizi çok hırpalıyor maddi anlamda.”

“kesinlikle fiyatları uygun bulmuyorum. özellikle ortaköy’deki manavlar çok pahalı oluyor. inanamıyorum bazen etiketleri gördüğüm zaman.”

“kendim sebze ve meyveleri pazardan tedarik ediyorum ama fiyatlar uygun değil.”

“ben marketlerden alıyorum genellikle ve evet çok pahalı.”

bir katılımcımız market ve pazarlardaki yüksek fiyatların büyük oranda nakliye giderlerinden kaynaklandığını söylerken diğer katılımcılar buna karşı çıktı.

“antalya’dan 1 liraya aldığın portakalı 3–4 liraya buraya getirme şansın var mı, bunu tartışmak lazım.”

“köylü malını buradaki halciye vermiyor. antalya’daki halciye veriyor. o da başka halciye satıyor. bu arada kasa bedeli, nakliye, indir-bindir, fiyat yükseliyor.”

“kesinlikle. burada yapılacak tek şey, bütün ürünlerin yakın bir üreticiden alınması. bunun için de istanbul’da yaşayıp ağlamamak lazım.”

“yüzde 400 bir fiyat artışından bahsediyoruz. bu kadar pahalı olmamalı bence.”

“bugün bir kargo yollamak istesen ne kadar para alındığı malum.”

“ben bu işi yapıyorum. bunun en önemli nedeni bir kaç el değişmesi.”

“şöyle bir şey var, siz eğer malı marketten ya da pazardan almak istemiyorsanız, gidip halden makul fiyata alabilirsiniz ama yakıtınız gider. benzin 5 lira. o yüzden marketten alıyorsunuz bir nevi.”

→“sadece lojistik masrafları bir ürünün fiyatını 4'e 5'e katlayamaz. bu ürün yurt içinden geliyor, lütfen.”

→“ elbette benzin fiyatları da etkili oluyordur ama ben de asıl sorunun bir ürünün yol boyunca 4–5 kez el değiştirmesi ve bazı kişilerin arada gereğinden fazla kar alması olduğunu düşünüyorum. devlet de aşırı vergi yükü bindiriyor.”

“esasen bu şekilde bir endüstriye karşıyım. kazanç endeksli olmamalı, insanın ihtiyaçlarına endeksli olmalı. insanı ve insanın ihtiyaçlarını esas alan bir üretim politikası yok.”

“bu işten en karlı çıkanlar haldeki simsarlar.”

“aracı 2 lira kazanırken üretici ve tüketici kaybediyor.”

“bugün şahit olduk. sanayide adamın biri geldi cam değiştirmeye. hal komisyon no: 36 diye yazmış. adamın kendine ait 3 tane arabası bir tane transiti varmış, ‘ikisine çocuklarım biniyor’ dedi. bu çok vahim bir durum.”

“bu arada devlet de masum değil. suçu başkalarına atıyor ama. 4–5 kere el değiştiriyor dedik mesela. neredeyse hepsinden vergi kesiyor ayrı ayrı diye biliyorum. daha fazla teşvik sağlayabilir.”

“devletin mevcut politikasından dolayı bu durum geçecek gibi görünmüyor.”

“karpuzun kilosu kadıköy’de 1.25, maltepe’de 1, tuzla’da 0.90, gebze’de 0.65 tl.”

“bir de şöyle bir durum var: karpuzun kilosu kadıköy’de 1.25, maltepe’de 1, tuzla’da 0.90, gebze’de 0.65 tl. karpuz aynı karpuz, tezgah aynı tezgah. fiyatlar muhite göre de değişiklik gösterebiliyor.”

→“illa ki payı vardır ancak az önce ortaköy’de manavlarda fiyatlar yüksek denildi. oradaki esnafın ödediği kira ile gebze’de ki kira da aynı değil.

“simit bile aynı paraya satılmıyor artık. muhite göre değişiyor.”

❓❓gümrük ve ticaret bakanı bülent tüfenkçi yaptığı açıklamada gıda fiyatlarının yüksekliğinden aracıları sorumlu tutarak yeni dönemde aracıları kaldırmak için kolları sıvadıklarını duyurdu. devlet kademelerince yüksek fiyatlardan aracılar sorumlu tutulurken, aracılar ise aldıkların komisyonun en fazla %8 olduğunu, kanunen de bu rakamın üzerine çıkamayacaklarını, bu yüzden de üretici ve tüketici arasındaki bu yüksek fiyat farkından kendilerinin sorumlu tutulmaması gerektiklerini belirtiyorlar. hangi tarafın açıklamasını daha tatmin edici buluyorsunuz? sizce fiyatlar neden yüksek?

“bu işten kazanan haldeki simsarlar. çiftçiden kilosunu 50 kuruşa alır, %200–300 kâr koyar manava pazarcıya satar.”

“komisyoncuların arada çok fazla para aldığını düşünüyorum. %8 zaten başlı başına çok büyük bir oran. aslında yasada bu %4 ila %8 arası olmalı diye geçiyor ama nedense yüksek olanı tercih ediyorlar. ve nakliyattan geri kalan vergilerin hiçbiri komisyoncunun cebinden çıkmıyor, çiftçinin parasından kesiliyor.”

→“geçen bir arkadaşımla konuştum. kendisi manav veya pazarcı değil farklı meslekle uğraşıyor. o anlatmıştı haldeki komisyoncular, — diğer adıyla simsarlar, çiftçiden örnek veriyorum 50 kuruşa alıyorsa bizim alışımız 2 tl-3 tl oluyor. yaktığımız yakıt, dükkan kirası, elektrik, belediyeye verdiğimiz vergilerle kilosunu 1 tl kârla satıyoruz diye açıklamıştı.”

“tabii komisyoncunun da emeği var ve karşılığını almalı, masrafı da olabilir ama benim anlamadığım kısım neden onun emeği çiftçinin emeğinden daha değerli oluyor? sonuçta bu insanlar 2 dönüm arsayla bile kaç kişiyi doyuruyorlar ama kendilerini doyuramıyorlar.”

→“komisyoncunun emeği şudur: çiftçiden alıp, içeri depoya yerleştirip pazarcının arabasına koymak.”

“el değiştirmelerden dolayı zincirleme kâr ve vergi uygulanırsa bu binom açılımı gibi artar rakamlar 8 ama gerçekte %100'ü buluyor.”

bazı katılımcılar devlet planlamasının eksik olduğunu belirttiler.

“açıkçası fiyatların yüksek olmasından aracıları sorumlu tutuyorum. ancak tek sorumlu da onlar değil. devletin tütün gibi üretilecek meyve-sebzeleri belirlemesi lazım. yoksa bir sene çok pahalı oluyor, diğer sene bakıyorsunuz olmuyor.”

→“bu belirli zaten ama çiftçi buna yönelik hareket etmiyor genelde.”

“kim belirliyor, ne zaman açıklanıyor? ben hiç denk gelmedim.”

→“her kalem ve üretim çeşidi için ayrı ayrı hesaplanır ve stratejik plan altında ilçe merkezlerine bildirilir.”

→“belki tavsiye niteliğindedir. bir yaptırımı olsa çiftçinin yok ben bunu ekicem şansı olmaz.”

“çiftçiler anadolu toprağını terk ediyor.”

“cnn’de para dedektifi diye bir program var. orada izleyenler bilir, cem seymen bir şey demişti: katma değerli üretime odaklanmalıyız. dünyanın en kaliteli arpası, buğdayı anadolu’da. bırak ithalatı dünyanın kaliteli ürün adresi olmalıyız. 1990 yılında türkiye nüfusu 56 milyon, tarım alanımız 28 milyon hektar. şimdi nüfusumuz 80 milyon, tarım alanımız 24 milyon hektar. kendimize sormalıyız: pirinç, fasulye, nohut neden ithal? çiftçiler neden anadolu toprağını terk ediyor? anadolu’muzun temel gıdasına ne oldu?”

“tarımsal üretimden sanayiye geçiş diyoruz biz buna. hükümetler bunu sağlayabilmek için yıllar boyunca çok uğraştı.”

“ bu atatürk’ün zamanında da hedeflendi zaten yeni olan bir şey değil. örneğin: atatürk orman çiftliği (aoç).”

“ tabii ki. çünkü dünyada da tarımın sanayiden fazla önem kazandığı toplumlar geri kalmış kabul ediliyor. halbuki ikisini de daha verimli yapmanın yolları olmalı. birinden fedakarlık yapmak gerektiğini düşünmüyorum.”

“arz talep dengesini karşılayamaz hale getirildik. betona yatırım yapmaya devam edersek yakında kiriş, kolon, tuğla yiyeceğiz.”

“arkadaşlar bir şeye dikkat çekmek isterim artık köylü veya çiftçi bağı bahçeyi satıp şehre yerleşiyor. buna anadolu’da çok sık rastlıyoruz çünkü çiftçi de haklı. mazot pahalı, ürettiği ürün 5 para etmiyor, doğanın ekolojik dengesi bozuldu, bir doluda bütün tarla bitiyor. satarım traktörü bahçeyi alırım 2 ev birine ben otururum birinin kirası ile ben geçinirim diye düşünüyor ve bu yüzden köyden kente çok göç oluyor. tarım geriledi çiftçilik bitme derecesine geldi devlet bu işe el atmadı ne olacak sonumuz bilmiyorum.”

“pazarcı komşularımız var. önceden bursa’da zeytin ağaçları kiralıyorlardı. şu an bırak kiralamayı zeytin bile bulamıyoruz diyorlar. çünkü o çiftçiler gebze’de fabrikalarda 1400 liraya çalışıyorlar.”

“koca bir ülke mersin antalya gibi seralara muhtaç ediliyor. bizler de oralara dolu yağmur kar yağmasın diye dua ediyoruz.”

bazı katılımcılar kaliteli ürün bulamamaktan yakındı.

“öncelikle ben aşçıyım ve her gün meyve sebze siparişi veriyorum büyük ölçekli. esasen olay ne üreticinin alım gücü ne de petrolün pahalı olması. sorun ürünlerin kalitesiz oluşu. tüm aracılar iki üç el değiştirerek üzerlerine belirli fiyat koyarak tarladan elimize gelene kadar 5x pahalanıyor. bu normal lakin artık tarımsal üreticilikten tüketici konumuna geçtiğimiz için her ürünü istenilen kalitede bulmak imkansızlaşıyor.”

“bence de insanlar artık taze ve içerisinde besin dolu ürünler yiyemiyorlar. bir nevi posa yiyoruz.”

“bu yüzden de hastalıklar vs. artıyor. en temel sebep beslenememek ki bu da temel hakkımız bizim.”

“meyve sebzesinin güzel olduğunu belirlediğim bir marketten alıyorum yoksa illa ki kötü çıkıyor.”

“yurt dışından ithal ettiğimiz mısır buğday vs. gdo’lu olanlar için diyorlar ki bunları hayvan yemi olarak kullanacağız. peki biz bu hayvanların etini sütünü yumurtasını vs. yemiyor muyuz? bir de 1. kalite ürünleri yurt dışına ihracatını yapıyoruz.”

“güzel ürünler ihraç ediliyor.”

“ bir de şöyle 1 durum var: 1. kalite ürünlerin hemen hemen %90’ı meyve ve sebzede yurt dışına ihracat ediliyor. bizim aldığımız ürünlerin hepsi 2. -3. kalite ürünler.”

“ o % 10’luk kısım da ultra lüks restoranlara, zengin abilere, ablalara gidiyor.”

“hayır gelmiyor maalesef yurtdışı ithal artık. bursa şeftalisi diyarbakır karpuzu amasya elmasını yöreye gitmediğimiz zaman yeme imkanımız yok lüks restoranlar 4.-5. kalite ürünler satıyor.”

→“kesinlikle doğru bilgi. ingiltere’ye türkiye’deki en güzel fındık, ceviz ve incir geliyor. o kalite inciri bir aydın’da bir de ingiltere’de yedim.”

→“aynen öyle. ben bizzat biliyorum rusya’ya giden domatesleri.”

“2 hafta önce niğde’de bir dağa zirve yapmaya gittik. türkiye’de iç piyasaya girmeyen kirazlar var 1 tane alalım dedik. adamın dediği: ‘abi hepsi sayılı, 2. kalite ürünler var onlardan verebilirim.’

❓❓hallerin devletin tarım ürünleri satışlarını kayıt altına aldıkları bir yer olduğu ve fiyatların burada belirlendiği göz önüne alınırsa, sizce bu fonksiyonları yerine getirecek nasıl bir alternatif yöntem bulunabilir?

“devlet isterse her şeyi yapar o yüzden alternatif falan düşünmeye değmez.”

“devlet bu sistemi kaldırarak yeni bir sistem bulup çiftçiye biraz daha destek verebilir. örneğin ‘kendi ürününü kendin sat, sana halde yer vergisi de almıyorum, hava parası da almıyorum, meydan senin, tarladan getir sat’ diyebilir.”

“benim bildiğim bir şey varsa sebze meyve halinde çalışan hamalların günlük yevmiyesi 300’den aşağı düşmüyor.”

bazı katılımcılar defter tutmak için hallere ihtiyaç duyulabileceğini söylerken bazıları ise buna alternatif bir çözüm bulunabileceği düşüncesindeydi.

“açıkçası günümüzde her şey dijitalleştiği için izlenebilmesi için artık deftere falan ihtiyaç olduğunu düşünmüyorum. nasıl ilaçta program geliştirdi devlet, artık görebiliyor kimin ne ilaç kullandığını bunda da öyle bir yöntem uygulanabilir bence.”

→“deftersiz iş zor. öyle kolay değil o işler.”

→“kolay demiyorum zaten ama imkansız değil.”

“aynen öyle. sadece o konuda değil misal olarak akaryakıt antreposunda çalışıyorum. diyor ki online rapor olacak 24 saat izleyeceğim ne girip çıktıysa tank seviyelerini milimine kadar gösteren radarlar olacak ve hepsi bittikten sonra deftere elle tek tek kayıt olacak. yani istedikten sonra bal gibi de yaptırır devletimiz. bize bal gibi yaptırıyor şahsen.”

“ben de iett’de staj yapıyorum. metrobüslerle alakalı. sistemler güzel, online ama deftersiz asla. paşa paşa alıyorsun her şeyin kaydını. denetimciler işsiz kalır o zaman.”

“şu anda bile en çok sorunu kayıtsız üretimden çekiyorlar. hallerin olması da bunu tamamen engelleyemiyor. halle uğraşmak yerine atıyorum çıkıp yol kenarında inciri satmak daha karlı geliyor. bunun da kaydı hemen hemen hiç tutulmuyor tabii ki.”

→“dediğiniz gibi istense bir yöntem bulunabilir bunun için. hal bunun tek aracı değil.”

“aslında pazarcılar manavcılar direk çiftçiden alsa aracıların belini kırarlar. misal adam süt üretiyor, kapı kapı dağıtıyor, aynı hesap. öyle yapsalar belini kırarlar, aracılar da hizaya gelebilir.”

→“aynen. ama fiyatları da hale göre belirliyorlar. öyle de bir sorun var.”

“kooperatif kavramı üzerine bir beyin fırtınası çalışması yapılabilir mi?”

“üretici birlikleri burada devreye girmeli bence.”

“marketlerin direk köylüden alacağı sistem kurulmalı. bunun için köylünün kooperatifleşmesi lazım.”

“belirtmeden edemeyeceğim tarım sektöründe çiftçi kooperatif olmadan hayatına devam edemez. bknz. italya. hükümetten güçlü peynir sendikası var orada. bizdeki çiftçilerde kooperatifleri ev yapmaktan öte kullananı görmedim.”

→“italya’da 1.5 yıl yaşamış biri olarak şunu söyleyebilirim: onlar bizden her konuda 20 yıl ilerideler.”

“şu an hopa çay var. bir kooperatifin ürünü. aslında bu tarz çalışmalar yapılmaya çalışılıyor direkt üreticiden pazara şeklinde. solcular uğraşıyor genellikle bu işle. ve ülke genelinde daha çok kooperatif kurulması gerekiyor. gazetede okumuştum çaykur’un varlık fonuna devredilmesiyle bu kooperatif tekrar kurulmuş. çay üreticileri artık zarar ediyormuş. ankara’da satılıyor bakabilirsiniz.”

❓❓21 eylül 2016’da çıkan düzenlemeye göre marketlere meyve-sebze fiyat etiketlerinde artık üretici fiyatı ve kendi alış fiyatlarını da yazma zorunluluğu getirildi. bu düzenleme ile perakende satış aşamasında fiyat farkının açılmasının önüne geçilmeye çalışıldı. siz marketlerde bu uygulamayla karşılaştınız mı? sizce fiyatlara bir etkisi oldu mu?

“ben hiç karşılaşmadım. hiçbir markette daha denk gelmedim. dolayısıyla bir etkisi olduğunuzu sanmıyorum.”

“bunu özellikle takip ettim. birkaç marketler zincirinde bu gösterildi ama bizim muhitin hiçbir marketinde yok.”

“harika uygulamaymış ama uygula-ma olmuş herhalde.”

“ilk defa duydum, bunun da kamu spotu çekilse bari. diğer türlü zor baş ederiz.”

“buna kare kod falan koymuşlardı böyle taratınca önüne cinsi, nerede yetiştirildiği falan bile çıkıyordu ama uygulama sıfır.”

“aslında carrefour’un bir reklamını görmüştüm tv’de bir kere.”

“ayrıca ürünlerin üzerine fiyat ve etiket koymak yerine (sanki kontrol edilecekmiş gibi) ürünleri coğrafi işaretleme yapmak daha doğru olacağını düşünüyorum antalya’daki üretici de amasya elması satabiliyor mesela.”

“geç bile kalındı. türkiye hazır ürün peynir meyve sebze gibi ürünlerin ithalatını senelerce bu etiket yüzünden yapamadı ancak taşradaki kendi peynirini üreten esnaf ya da kişilerin bu uygulama ile mağdur olacağı kanaatindeyim.”

kimi katılımcılar bu uygulamanın güzel olduğunu ancak uygulamanın yanı sıra market fiyatlarını denetleyecek bir mekanizmaya da ihtiyaç duyulduğunu belirtti.

“bence uygulama güzel ama marketlerin de fiyatı abartmaması için bir sınırlama olabilir belki.”

“kesinlikle olmalı çünkü marketlerin istediği fiyattan verebilme yetkisi var. denetleme yok. bir salatalık 6 lirayı buluyor. kışın limon 13 lira ve en ucuzları bunlar daha.”

“bunu yapan marketler genelde büyük ölçekli marketler. onlar da kârı arttırıp piyasayla aynı fiyattan satmayı tercih ediyor.”

“devlet istediği kuralı koysun istediğini yapsın denetim 0 uygulama 0 olduktan sonra hala olduğumuz yerde saymaya devam ederiz.”

serbest kürsü için görüşlerinizi alabiliriz.

“bir sonuç söylemem gerekirse türkiye artık kendi tohumunu üretemeyen ithal ve 5. sınıf tohumlarla üretme gayreti içinde olan bir ülke konumuna geldi. mesele sadece aracı değil tarım politikamızın tamamen yanlış oluşu akabinde tarım toplumunun büyük şehirlere göçü derken biz ‘bir kilo domates eskiden şu kadardı’ diyeceğimiz günlere giriyoruz.”

“beslenememek konusunda et fiyatları benim içimi daha çok acıtıyor. aynı aracılar sıkıntısı et fiyatında da var; yaylada 20–30 tl olan et markette 50 tl’ye kadar çıkıyor.”

→“onu da konuşmalıyız, evet. aracılar sadece meyve sebzede yoklar her türlü sektörde varlar. bunun da yine sebebi kontrolsüzlük.”

devletten kaynaklanan bir sorunu insanlar birey olarak çözebilir mi?

“devlet politikasında bitiyor iş.”

“bunu biz halk olarak sağlayacak değiliz ancak kendi önlemimizi alabiliriz.”

→“halk tek başına bu önlemi alamaz.”

→“önlem dediğim işte ek gıdalar ki her geçen gün takviye gıda tüketicisi artıyor.”

“devlet tarım politikasını değiştirmeli.”

“biz bu fiyatların düşmesi konusunda ne yapabiliriz? onu sormak istiyorum ben.”

“bunun için istanbul’da yaşamamak isteyeceksiniz. başka çözümü yok. hayat pahalı. herkes neden istanbul’da mesela? asıl soru bu bence bu tartışmada. yıllardır çalışıp, zar zor geçinip hayatında sahile çay içmeye gitmemiş, boğaz’ı görmemiş insanlar var yani.”

“bugün kırsal nüfusumuz yüzde 7. aşırı şehirleşme de tarıma darbe vuruyor.”

“devletin bi’şey yapacağı yok, o belli. nasıl bir farkındalık yaratabiliriz?”

“bahçe ekip biçelim diyeceğim ama pek anladığım işler değil ne yazık ki.”

“türkiye’nin en büyük problemi üreticinin korunmaması.”

“aracılara laf atan bakanımız onların istediği politikaları izliyor. türkiye’nin en büyük problemi üreticinin korunmaması.”

“türkiye üretici değil maalesef biz anadolu’yu hep öyle görüyoruz ama hollanda’ya bakarsak arada dağlar kadar fark var çok daha fazla avantajımız olmasına rağmen.”

“ülkede herkes tüketici durumunda. en büyüğünden en küçüğüne. sen mesela üç beş lira kazanıyorsan, üç beş liralık telefona yatırıyorsun. diğeri 2 trilyon kazanıyor, 1 trilyonluk araba alıyor. ev alıyor, yazlık alıyor. 1 milyar kazanan, telefon, araba fabrikası kuruyor. her parçayı dışarıdan alıyor. herkes parayı tüketime gömüyor. üretene de pay düşmüyor. biz daha tarla işini çözemedik.. işimiz zor.”

“ulusal marketler ağları sayesinden bu alımları köylüden yapıp türkiye’ye dağıtabilir.”

“genelde bununla uğraşma yoluna gitmezler aksi takdirde personel ve hesap çarpanları artar, ağ karmaşık bir hal alır.”

“bakanlık bunun için bir takip uygulaması başlatmıştı ama fazla yaygınlaştırılamadı sanırım.”

“geçen yıl neolokalin şefi maksut aşklar battı. sebebi aracı kullanmadan tarladan ürünleri istanbul’a getirmesi bir yerden sonra maliyeti kaldırmadı. bomba olayları da cabası. köylü de fiyat yükselterek batırdı adamcağızı.”

“ayrıca metro gibi büyük marketler sürekli vadeli çalıştığı için çiftçi ürünleri ya üretmiyor ya da vade farkını hesaba katıp fiyatlandırma yapıyor.”

ilginizi çekebilir

--

--

140journos, türkiye’yi anlamak için orijinal belgesel videolar, nitelikli araştırmalar ve görsel hikayeler üreten bir yeni medya yayıncısı.