tarih tekerrür: siyasetin ekonomisi

damat da damat, damat da damat… damat kadar taş düşsün başınıza. türk ekonomisi, tarihinin en zor dönemlerini yaşıyor. ancak bu defa sorun ekonomik değil. belli şeyler aşılamıyor, tarih tekerrür ediyor. 140journos’tan “tarih tekerrür”

140journos
140journos

--

· reform?
· 2001, ekonomi yeniden organize ediliyor
· çöküşün başlangıcı, 2013
· çöküşün fotoğrafı I : mali kural
· çöküşün fotoğrafı II: düşük faiz ısrarı
· çöküşün fotoğrafı III: kamu ihale yasası

reform?

Cumhurbaşkanı erdoğan 2021 yılını ekonomik ve yasal reform yılı ilan edip yabancı yatırımcıları tekrardan ülkeye çekme planlarından bahsederken, önce devlet kadrolarında köklü bir değişime şahit olduk. 2020'nin kasım ayında merkez bankası başkanının görevden alınmasıyla başlayan süreç, berat albayrak ve yakın çalışma arkadaşlarının tek tek kilit pozisyonlardan tasfiye edilmesiyle devam etti. büyük ölçüde yenilenen ekonomi kadrosuyla birlikte, “9 amaç, 50 hedef ve 393 faaliyeti içeren’’ bir insan hakları eylem planı açıklandı. hemen on gün sonra da en az beş aydır üzerine uğraşılan ve büyük umutlar bağlanan ekonomi reform paketi duyuruldu.

22 eylül 2020

2018'den bu yana defalarca kez tekrarlanan reform söylemi bu sefer ne kadar gerçekçi? geçmişi bir hamlede geride bırakmak bu kadar kolay mı?

reformların içeriğinin ne kadar köklü çözümler getirdiği, cumhurbaşkanlığı tarafından hangi oranda kabul edileceği tartışılırken, 140journos devletin kilit pozisyonlarında görev almış bürokratlarla, siyasetçilerle, akademisyenlerle son 18 sene içerisinde devletin her kademesine işleyen merkeziyetçi kültürün ekonomiye olan etkisini konuştu. reform söyleminin arkasını kazıyarak, sistemin her alanına nüfuz eden ve başkanlık sistemiyle meşru hale gelen yeni rejimin ekonomik ve siyasi arka planını bizzat tanıklarından dinledik.

merkez bankası başekonomistileri, kamu ihale kurumu bürokratları, hazine müsteşarları, yabancı yatırımcılar ve eski siyasetçilerle konuşarak son 18 yıl içerisinde devlet kültürünün geri dönülemez bir şekilde nasıl değiştiğini sizler için araştırdık.

‘’2013 yılından itibaren kritik kurumların başına genelde merkezi otoriteyle çok uyumlu çalışabilecek ve hatta onların söylediklerini çok da sorgulamadan uygulayacak bir insan profili göreve getirilmeye başlandı.’’

-hakan kara, merkez bankası eski bürokratı

‘‘dinleniyor olabiliriz, çevredeki insanlardan biraz rahatsız oldum. şuradaki otoparka geçelim.’’

-anonim, bürokrat

‘‘türkiye g-20 ülkeleri arasında düşük faiz düşük enflasyon tezini savunan tek ülke. 2015’den beri yapılan hatalar sonucunda türk lirası neredeyse üç katına çıktı. Bu yapılan hatalar yüzünden yabancı yatırımcı zarar etti, türk halkı fakirleşti’’

-timothy ash, yabancı yatırımcı

‘‘siyasiler miyoptur, 4 sene sonrasına göre plan yaparlar, açılışını yaptı mı? kurdelesini kesti mi? onlar için iş tamamdır. Biz kurumların bağımsızlığını bu yüzden istedik’’

-uğur emek, akademisyen

‘‘tbbm’de özellikle muhalefetin denetim görevini yapabilmesi için zamanında o gün gensoru vardı elimizde bugün artık gensoru da kalktı. iktidar kritik konularda bizim resmi sorularımıza hiçbir şekilde cevap vermiyor’’

-faik öztrak, eski hazine müsteşarı

cumhurbaşkanımız neredeyse 50'den fazla kurumun liderliğini yapıyor, her birine beş dakika ayırsa yönetmesi mümkün değil. o yüzden kendisine ulaşan bilgi neyse ona göre davranıyor

-emre alkin, ekonomist

‘‘bugünkü kriz artık ekonomik bir kriz değil bugünkü kriz siyasi bir krizdir çözümü ekonomik değildir. çözümü siyasidir.’’

-nesrin nas, eski anap genel başkanı

‘‘türkiye iki tane açık kalp ameliyatı geçirmiş bir ülkeydir. önce türkiye’de bir 80 yıllık rejim çöktü o askeri vesayet, kemalist rejim diyebilirsiniz sonra gülenist rejim çöktü iki devrim oldu ya iki tane devrim.’’

-rasim ozan kütahyalı, yazar

E konomide bir şeyler uzun süredir ters gidiyor. 2013 yılında fed’in faiz arttırma kararıyla piyasalardan çekilmeye başlayan yabancı yatırım, türkiye gibi dışa bağımlı, yüksek cari açığa sahip ülkeleri fazlasıyla etkiledi. 2013–2020 döneminde kişi başına düşen gelir (gsyi, $) yaklaşık %32 azaldı, büyüme yaklaşık %80 azaldı , resmi rezervler varlıkları dolar cinsinden yaklaşık %32 düştü, işsizlik %50 civarında artarken , enflasyon yaklaşık %80 arttı, bir ülkenin aldığı borçları ödeyememe riskini ölçen cds verisi bu seneler içerisinde neredeyse iki katına çıktı, ithalat ve ihracat arasındaki dengeli belirten cari dengeyse ithalatın da düşmesiyle eksi 55 milyon dolarlardan, artı 8 milyon dolara yükseldi.

2018 yılına kadar ekonomik göstergeler kaygılandırmaya devam etse de ara ara gündeme gelen yapısal reform söylemi, meclisten geçirilmeyen mali kural önergesi dışında çözüme dair herhangi somut bir adım atılmadı. Bu yıllar içerisinde içerde yaşanan terör olayları, darbe teşebbüsü, neredeyse her sene tekrarlanan seçimler; dışarda ise ırak, suriye ve libya’daki operasyonlar, s400 kriziyle gelen caatsa yaptırımları riski ve doğu akdeniz süreciyle birlikte ekonomi bir öncelik olmaktan çıktı. türkiye 2017 itibariyle artık ‘‘yatırım yapılamaz’’ ülkeler sınıfına geriledi.

seneler içerisinde biriken risk, 2018 yılında rahip brunson’ın tutukluluğunun amerika türkiye arasında bir siyasi inatlaşma malzemesine dönüşmesiyle artık göz ardı edilemez olmaya başladı. yabancı yatırımcı ve yerli halkın türk lirasına güvenlerini kaybetmeleriyle halkın bankalarda tuttuğu yabancı para oranı %50'nin üzerine çıktı.piyasadan çekilen döviz üç sene içerisinde türk lirasını dolar karşısında neredeyse yarı yarıya değersizleştirdi. 100 birimlik imalat sanayisi ihracatının %60–76 ‘nın ithal girdiyle yapılıyor olmasının da etkisiyle artan kur oranıyla birlikte fiyatlar pahalanmaya başladı.

kendimizi nasıl burada bulduk? 2002 sonrasındaki kazanımlarımızı nasıl oldu da telafisi zor bir biçimde kaybettik?

2001, ekonomi yeniden organize ediliyor

milliyet, 2001, mart

1982'de şili’de uygulanan ‘‘neoliberal’’ politikaların büyük başarıyla sonuçlanmasıyla ekonomide serbest piyasa teorisyenlerinin ağırlığı azalmaya başladı. 21. yüzyıla yaklaşırken dünyanın dört bir yanında daha entegre bir ticaret ağı yaratabilmek için devletlerin küçültülüp, uluslararası rekabetin artması için çeşitli neoliberal politikalar uygulanmaya başlandı. türkiye de bu küresel değişimden nasibini önce küçük bir dozda özal döneminde sonraysa daha önce görülmemiş bir düzeyde 2001 yılında kemal derviş ile uygulamaya konulan düzenlemelerle aldı. ‘‘güçlü ekonomiye geçiş’’ programı ve 15 günde 15 yasa ile kısa dönemde devlet küçültülerek daha dinamik ve verimli olan özel sektöre yer açılması sağlandı.

‘’bir dış kaynak bulabildi türkiye o dönemde, 25 milyar dolar kadar ve uzun vadeli de. paketler o zaman 1 ay vadeliydi güven o kadar azalmıştı. kimse türk devletine 1 aydan fazla borç vermiyordu. mecbur kaldık onlarla çalıştık ve 25 milyar dolar çok ciddi bir kaynağı o dönemin ekonomik takımı türkiye’ye getirebildi. ekonomi nefes alırken de belirli yeni düzenlemeler oturtmak çabasını gösterebildik.’’

-kemal derviş

bazı çevrelerce dış sermayeye bağımlılığı arttırması ve cumhuriyet tarihinin en büyük özelleştirmelerini getirmesi yönünden eleştirilen bu müdahaleler kurumsal anlamda siyasilerin ve askeriyenin gücünü kıran bağımsız dengeleme mekanizmaları tesis etti. kamu ihale kurumu, bankacılık denetleme kurumu, sermaye piyasa kurulu ve merkez bankası gibi bağımsız kurumlar bu dönemde kuruldu. piyasanın mantığına göre amaç, en azından teoride, uluslararası para akışını kolaylaştıracak düzenlemeleri sağlayarak global ve entegre bir market yaratmaktı.

’’o gün yaptığımız program tipik bir imf programı değildir. şimdi bu hiç konuşulmuyor ama bizlerden o zaman kıdem tazminatlarının kaldırılması, işçi ücretlerinin, ikramiyelerinin iptal edilmesi, ücretlerin düşürülmesi gibi bir takım talepler olmuştu. bu yükün paylaşılması gerektiğini söyledik. taleplerini o programda ciddi bir şekilde göğüsledik’’

-faik öztrak

‘‘2006–2008 dönemlerine kadar imf’nin getirdiği program büyük ölçüde uygulanıyordu. katılmadığınız yönleri olabilir ama en azından programların bir içsel tutarlılığı vardı.’’

-hakan kara

‘’emek kesiminin krize ve imf politikalarına tepkileri 14 nisan’da derviş’in programının açıklandığı gün yapılan mitinglerde ve 1 mayıs gösterilerinde doruğa çıktı.’’

-hayri kozanoğlu

2002 yılında ak parti’nin de imf programını benimsemesiyle, türkiye daha önce görülmemiş yatırımlar çekebildi. Bu dönemde doğrudan yatırımlar dolar cinsinden yaklaşık 13 katına, milli gelirse 2002–13 döneminde yaklaşık dört katına çıktı.

milliyet, 2001, mart

‘’2002–2006 dönemi gerçekten keyifli bir dönemdi. 2001 yılında atılan adımların meyvelerini almaya başladığımız yıllardı. birçok gösterge iyiye gidiyordu. tabi o dönemde sermaye bolluğunun da bunda etkisi var yani yurtdışında hava çok iyiydi. dolayısıyla bu yurtiçine de yansıyordu ama içeride de düzgün işler yapılıyordu.’’

-hakan kara

‘’ak parti geldiğinde kemal derviş reformlarını elinde hazır tuttu. kemal derviş reformlarını reddetmedi, sürdürdü. bu çok önemliydi. avrupa birliği rüzgarını arkasına aldı. liberaller, liberal demokratlar da hem türkiye’deki hem dünyadaki tamamen ak partiyi destekledi. 2007–8'e kadar bu şekilde gelindi o dönem türkiye’ye doğrudan yabancı aktı. yabancı sermaye aktı.’’

-rasim ozan kütahyalı

çöküşün başlangıcı, 2013

para akışı 2013'den itibaren azalınca, kısıtlı kaynaklar seneler içerisinde ertelenen güç savaşlarını kızıştırdı. bu dönemde hükümet önce cemaatle mücadele içerisine girdi, sonraysa gezi parkıyla büyük şehirlerde yaşayan çoğunluğu alevi olan bir kesimi karşısına aldı. içerde ve dışarda ‘‘dış mihrakla’’ yapılan savaş hükümetin politikalarına fazladan bir meşrutiyet getirdi.

‘’iktidar şöyle bir psikoloji içine girdi. yav niye her şey eskisi gibi gitmiyor. önce içerdeki kurumların bağımsızlığıyla uğraşmaya başladılar. sonra ’yav dışarıdan bize bir saldırı var ‘ gibi bir yaklaşım içine girdiler.’’

-faik öztrak

dış mihrak söyleminin içinin tamamen boş olduğu söylenemez. suriye sınırında yaşanan uluslararası çekişmeler, ülke nüfusunun yaklaşık %4'üne denk gelen bir mülteci akını yarattı, amerika ile kamuoyu önünde yapılan münakaşalar ve karşılıklı tweetleşmeler sözde kalmadı ve karşılıklı yaptırımlara dönüştü.

‘’Türkiye uygun bulmadığım bir şey yaparsa (daha önce de yaptığım gibi) ekonomisini mahvedeceğim.’’

‘‘finansal piyasalarda spekülatif saldırılar her zaman olur, burada önemli olan bu tarz saldırılara karşı koyabilecek sağlam bir ekonomi yaratmaktır. bu şuna benziyor. iyi beslenmiyorsunuz, spor yapmıyorsunuz; hastalanınca da çevrenizi suçluyorsunuz’’

-hakan kara

seneler içerisinde iyice belirginleşen kutuplaşma ak parti ve devlet kadrolarına da yansıdı. Bu dönemde ak parti’nin nüfus sahini figürleri, ahmet davutoğlu, abdullah gül, ali babacan, bülent arınç gibi isimler ak parti’den ayrılırken başkanlık sistemiyle birlikte devlet örgütlenmesi artan bir oranda merkezileşti.

2016'da yaptığımız bir araştırmada erdoğan’la yolu ayrılanları derledik

‘’2015 seçimleriyle birlikte piyasanın tanıdığı isimler geri çekildi, sıradışı ekonomi tezleri olan yiğit bulut, cemil ertem gibi isimler etki güçlerini arttırmaya başladılar.’’

-timothy ash

‘’o işte 17–25 aralık, gezi parkı yurtdışında da aynı şekilde arap baharı sonrası türkiye önce aktör oldu, sonra mısır’da darbe oldu suriye olayında bir türlü başarı gelmedi esad devrilmedi. bütün bunlar tayyip beyde yalnızlaşmayı arttırdı ak partinin de kimyası bozuldu kolay bir şey değil yani valiler, emniyet müdürleri, generaller, ordunun yarısı… generallerin yarısı fethullahcıydı. tabi o dönem tayyip bey’in haklı olarak vehmi de arttı hatta ben size bir olay anlatayım bütün herkesle konuşuyor, bakıyor herkeste bir çekinme var korku var. bir geri çekiliyor ‘’hepiniz mi bana komplo kuruyorsunuz ya?’’ diyor bakanlar makanlar var orada ‘’hepiniz mi komplo kuruyorsunuz?’’ kendinin yalnızlaştığını hissettiği olaydır.’’

-rasim ozan kütahyalı

‘‘2013 yılından itibaren kritik kurumların başına genelde merkezi otoriteyle çok uyumlu çalışabilecek ve hatta onların söylediklerini çok da sorgulamadan uygulayacak bir insan profili göreve getirilmeye başlandı.’’

-hakan kara

çöküşün fotoğrafı I: mali kural

‘‘borç yükünü eritebilmek, mali disiplini sağlayabilmek için, ilerleyen yıllarda türkiye’nin çok ciddi miktarda faiz dışı fazla vermesi gerekti. özellikle 2003–2007 döneminde verdiğimiz faiz dışı fazlalar dünya genelinde de büyük fedakarlık anlamına geliyor. biz kazanımları kalıcı, kurumsal hale getirmek istedik. Bu nedenle de bir mali kural çalışması yaptık. öngördüğümüz mali kural özetle şunu söylüyordu: türkiye’nin iyi performans gösterdiği yıllarda elde edilen imkanlar, gelir fazlaları harcanması, tasarruf edilsin. bu fazlalar, bu tasarruflar ekonominin kötü gittiği yıllarda, zayıf performans gösterdiği yıllarda kullanılsın. Ekonominin toparlanmasına, canlanmasına yardımcı olsun…

biz bu çalışmaya çok emek harcadık. sayısız senaryolar, simülasyonlar yaptık. bürokraside yer alan kurumlarla, uluslararası kuruluşlarla, akademi çevreleriyle çok sayıda toplantı yaptık. her kesimin görüşünü alıp, sistemi bu şekilde oluşturduk. çok sağlam bir teknik çerçeve oluşturduk. hükümete sunuşlar yaptık ve neticede tasarı tbmm’ye sevkedildi.

plan ve bütçe komisyonu teknik bir komisyon. komisyonda da detaylı bir şekilde tasarı tartışıldı ve meclis tarihinde ender bir şekilde görülen şekilde muhalefet millet vekillerinin de desteğiyle oy birliğiyle bu tasarı plan ve bütçe komisyonundan geçti ve genel kurula indi.

genel kurulda tam görüşülme aşamasına gelmişken. bu tasarının müzakere edilmesinden, görüşülmesinden ve yasalaşmasından vazgeçildi. arkaplanına baktığımızda aslında o dönemde harcama yapan bakanlıklar, özellikle altyapıda harcaması yoğun olan bakanlıkların ve ak parti içerisindeki bazı milletvekillerinin devreye girdiğini gördük.’’

tabi işin biraz daha ekonomi politiğine gittiğimizde mali kurala karşı çıkanlar, büyük kamu projelerini, kamu özel iş birliği projelerini ölçüsüz hesapsız kitapsız hiçbir kurala dayanmadan. hatta kamu ihale kanununa tabi olmadan gerçekleştirme ve bunlarla da bir anlamda siyasetin finansmanı arasında bir ilişki kurma çabası içinde oldular.’’

-ibrahim çanakçı

2) çöküşün fotoğrafı II: düşük faiz ısrarı

“yine, aynı şekilde, cumhurbaşkanımızın faiz-enflasyon ilişkisi üzerine yaptığı açıklamalar da indirgemeci bir yöntemle çarpıtılıyor…

bir ekonomide reel faiz oranı ile beklenen enflasyonun toplamı nominal faiz oranını verir. Buna göre, uzun dönemde reel faiz oranının sabit olduğu varsayımı altında nominal faiz oranının artması demek, ekonomide enflasyon beklentisinin de artması demektir. kısaca, fisher denklemine göre uzun dönemde faiz oranı ve enflasyon arasında pozitif yönlü net bir ilişki bulunmaktadır’’

-cemil ertem- cumhurbaşkanı başdanışmanı

‘’eninde sonunda bu düşük faiz isteği çok daha yüksek bir faizle son buluyor. bu ısrarı anlamıyorum, zaten anlayabilsem çok rahatlayacağım. bu bedeli ödemeye değer mi? gerçekten resmi faizleri düşük tutma isteği, toplumun refahı açısından iyi bir şey mi? bunu göremiyorum ve bunda neden ısrar ediliyor, kesinlikle anlayamıyorum ve anlasam da çok rahatlayacağım yani. birisi bunu bana anlatsa’’

-hakan kara

erdoğan’ın düşük faiz inancı fazilet partisi günlerinin bir mirası. erbakan geleneğinde de sıkça şikayet edilen faiz sorunu aslında ülkede üretilen değerin faiz ödemeleri yoluyla yurtdışına çıkmasına duyulan rahatsızlığının bir dışa vurumu.

‘‘senin faiz dediğin senin sırtındaki yahudi’nin emme hortumu, be mübarek. kopart şu hortumu at!’’

-necmettin erbakan, 26.03.1993

erdoğan, ak parti iktidarının ilk dönemlerinde faiz konusunda şimdikine benzer bir tutum içerisindeydi. 2003 yılında yüksek miktarda döviz alımı yapma kararı alan merkez bankası başkanına karşı ‘‘bu sanal bir müdahaledir. faizler 3–5 puan aşağıya alınabilirse iyi olacaktır. iş dünyasının bu konudaki ıstırabını paylaşıyoruz” diyen erdoğan zamanla, (pek de araştırılmamış gerekçelerle, en geç 2015 itibariyle) yüksek faiz yüksek enflasyon teorisini benimsiyor. tam da bu dönemlerde 2021, mart ayı itibariyle danışmanlıklarını koruyan cemil ertem ve yiğit bulut göreve getirilerek faiz karşıtlığına uygun bir teori (neo-fisherian) bulunmuş oluyor.

‘’ne diyorlar? insanı böyle adeta çıldırtacaklar, enflasyon düşerse faizi düşüreceklermiş. bu anlayış, anlayış değil, bu yanlış bir mantık, doğru bir mantık değil. çünkü enflasyon sebep, faiz netice değildir. faiz sebep, enflasyon neticedir. bunu öğrenmeleri lazım.’’

-recep tayyip erdoğan, 31 ocak 2015

‘‘faiz meselesini çözmemiz gerekiyor. yalnız olduğumu biliyorum ama mücadelemi sürdüreceğim, kararlıyım. çünkü faizi önemli bir sömürü aracı olarak görüyorum. faiz emperyalist mantığın en önemli sömürü araçlarından biri olarak görüyorum ve faizi yatırımcıyı köşeye sıkıştırma aracı olarak görüyorum.’’

-recep tayyip erdoğan, 3 aralık 2016

bu ısrarın dört olası açıklaması var:

  1. homo islamicus: erdoğan’ın dini nedenlerden dolayı faizi yanlış bulması
  2. ak parti’ye oy veren orta sınıf ve iş adamlarının düşük faiz sayesinde daha kolay borç alabilmesi
  3. yüksek faizin nakit akışını ve dolayısıyla reel ekonomiyi yavaşlattığına dair ekonomik bir teori
  4. yüksek faizin borcu veren uluslararası kuruluşları avantaja sokan, dış borca dayanan bir sistem yarattığı düşüncesi ve bu borç döngüsünden kurtulmanın yolunun kendine yeten, üretim yapan bir ‘‘milli ekonomi’’ye geçiş olduğu fikri.

‘’1994'de hükümet ısrarla faizleri düşük tutmak istedi. bunun sonucunda çok daha yüksek faizler borçlanmak zorunda kaldı.’’

-erdem başçı, erdoğan’ın düşük faiz baskısına 1994 krizi uyarısı

‘’2011'de ve 2014'de olan da budur; faizlerin bir süre yarım-bir puan düşük tutulması uğruna, sonunda 4–5 puanlık artışlar yapılmak zorunda kalındığı, mali çalkantı yaşandığı süreçler ortaya çıktı. gerekiyorsa faizlerle arttırmak zorundasınız.”

-uğur gürses, erdoğan’ın düşük faiz baskısına 1994 krizi uyarısı

3) çöküşün fotoğrafı III: kamu ihale yasası

‘’bir devrimdi o dönemde kamu ihale kanunu, tüm ezberi bozdu. iktidarlar artık yandaşlarına rant yaratmasınlar diye çıkarılan bir yasadır. hatta ben bu yasa çıktıktan sonra bir gün gazeteye demeç verirken. bu yasa ile artık gemileri yaktık, bir daha geri dönüş yok demiştim.’’

-faik öztrak

‘’kamu ihale düzenlemeleri kamu alımları düzenlemeleri idarelerin takdir yetkilerine kısıtlama getirir. onlara sundukları çerçeve metotlarla beraber alım kurallarını ayrıntılarıyla düzenler ve idareler kendi kafalarına göre şartname hazırlayamazlar. ihale yapamazlar. bu denetlenir, uzman kuruluşlar, kamu ihale kurumu tarafından. bu bir devrimde kamu ihale kurumunun kurulması ve 2001 yılının sonunda çıktı bu kanun. 2002’nin başında çıktı.

-uğur emek

ak parti hükümeti dönemlerinde cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir para aktarımına şahit olduk. 80'lerde özal dönemi başlayan özelleştirmelerin yüzde 88'i akp iktidarları döneminin ilk 18 yılında gerçekleşirken, çoğunluğu altyapı hizmeti olan projeleri akp’ye yakın iş adamlarına ihale edildi. özelleştirmeler ve kamu ihaleleri yoluyla akp hükümeti kendi zengin sınıfını yarattı:

belirtilmeyen bir seneden 2018 yılına kadar ihale alan firmaların siyasi bağlantıları (esra gürakar, kayırma ekonomisi 137)

‘’tek parti iktidarın uzattıkça ömrü, anap’ın da ikinci döneminde çokça söyleniliyordu. menderes için söylenirdi bu, demokrat parti için. iktidara yakın iş insanları, grupları ortaya çıkmaya başlıyorlar. dönemin başbakanı söyledi bunu: sermaye el değiştiriyor dedi. sermayenin el değiştirmesinin temel araçlarından biri de burası, hazır. sermayenin teknoloji üzerinden el değiştirmesi çok kolay bir şey değil: ar-ge yapacak, yatırım yapacak, yeni buluş yapacak falan filan bir sürü iş yapacak. ama burada, ihaleye giriyorsunuz parayı alıyorsunuz geçmiş olsun.’’

-uğur emek

siyasetin bu yeni finansman yolu seneler içerisinde devletin ihale alışkınlıklarını da değiştirdi. herkese açık olan ihalelerin payı 2005'de %71 iken 2015'de %53'e kadar düştü. diğer ve istisna kapsamındaki ihaleler
2005'de %29'dan 2015'de %47'ye çıktı. devletin davetle firmaları seçebildiği pazarlık usülü ihaleler 2003 yılında toplam 768 milyon lirayken, 2017 yılında yaklaşık 27 katına, 21.7 milyar liraya çıktı. rekabeti azaltan bu gelişmeler, devlet ihalelerine katılan firma sayısını azaltarak, israfı arttırdı:

‘‘hatırlarsanız hamdi topçu bey 3. havalimanı konusunda kendi hatıratı vardır. eski thy ceo’su. biz yeni havalimanı yerine atatürk havalimanına bir tane daha pist yaparsak bu sorunu çözeceğiz demiştik. 2.5 milyon dolara. fakat devlet hava meydanları bürokratları o kadar şartlandırılmışlar ki. her toplantıya 3. havalimanı iyidir diye geliyorlardı. belli ki binali beyin 3. dönemi son dönemiydi. arkasında eser bırakmak istiyordu.’’

-uğur emek

ak parti iktidarı boyunca kamu ihale kurumunun 160 maddesinin değişirken istisna maddeleri çoğaldı. bu dönemde fakir ailelere yapılacak kömür yardımları, ösym’nin mal ve hizmet alımları, uluslararası anlaşmalar botaş’ın ithal doğal gaz alımları gibi acil olmayan ve ulusal güvenliği ilgilendirmeyen ihaleler istisna kapsamında dağıtıldı. bu değişiklikler sonucunda 2010–12 yıllarında devletin kitler üzerinden dağıttığı ihalelerin %45’i kamu ihale kanunu dışında yapıldı.

‘’bu adam anlaşılabilir. tek derdi var, temel atacak, kurdele kesecek, temel atacak kurdele kesecek… nasıl ödenmiş, ihtiyaç mıymış, zafer havalimanında %5 kullanılıyormuş, osman gazi köprüsünden geçilmiyormuş. yavuz sultan’da 135 bin garanti vermişsin, geçen yokmuş… o onla ilgili değil. kesmiş mi kurdelesini? söyleyebiliyor mu dünyanın en güzel köprüsünü yaptım diye, arkasında eser bırakmış. ama bürokrat bunu diyecek, bunun fizibilitesi var, önceliği var. yav biz ne yapıyoruz?’’

-uğur emek

‘’ihaleler üzerinden ciddi bir sermaye değişimine şahit olduk. ortada beş tane müteahhit görüyoruz, o beş tane müteahhite bağlı on binlerce taşeron var. büyük mega proje tutkusu, türkiye’nin bütün kaynaklarını emdi ve son derece verimsiz bir yere yönlendirdi o kaynakları.

sizlere kaynak kalmadı gençler.’’

-nesrin nas

--

--

140journos, türkiye’yi anlamak için orijinal belgesel videolar, nitelikli araştırmalar ve görsel hikayeler üreten bir yeni medya yayıncısı.