çay

türkiye, açık arayla dünyada en yüksek çay tüketimine sahip ülke. 1 yılda kişi başı 3,5 kilo çay tüketiyoruz, dünya sahnesinde çayla anılıyoruz fakat çay üretiminde dünyada 5. sıradayız. çayı hayatımızın en çok tüketilir içeceği haline getirmişken, çaysız gün geçirmezken, çay üretiminde ne noktadayız? içtiğimiz çayı ne kadar tanıyoruz? çayla ilgili doğru bildiğimiz yanlışlar neler? 140journos ve gastronomika ‘çay’a dair istatistiki verileri ve görüşleri derledi:

140journos
140journos

--

video: ümit oktay aymelek/140journos
sanat yönetmeni: berkant akarcan/140journos
animasyon: damla nevşe/140journos
veri derleme: barış baran/140journos stajı, cansu dirim/gastronomika, can pürüzsüz/140journos
whatsapp tartışması: ayşenur karabulut/140journos
katkı sunanlar: barış baran/140journos stajı, elif ünal/140journos stajı, hande yavuz/140journos stajı

çay, 1900’lü yıllara değin türkiye’de pek bilinen ve tüketilen bir içecek değilken çayın ülkemizde yaygınlaşmasına 1947’de rize’de açılan ilk çay fabrikasının etkisi çok büyük oldu. o günden bu güne, 70 yıl gibi kısa bir süre geçmesine rağmen türkiye, dünya çapında en çok çay tüketen ülke haline geldi. 2016 dünya çay raporuna göre yıllık kişi başı çay tüketimi dünyada 500 gramken türkiye’de 3,5 kilogram. bu oran çin’de 0,75 kg; afganistan’da 2,44 kg, libya’da, 2,19 kg, katar’da 1,8 kg ve ingiltere’de 1,7 kg.

tüketim böyleyken üretimde aynı şeyi söylemek mümkün değil. ulusal çay konseyi 2010 yılı verilerine göre dünyada toplam 3,1 milyon hektar çay üretim alanı mevcut iken, çin tek başına 1,4 milyon hektar ile bu üretimin neredeyse yarısına sahip. biz ise üretim alanı açısından hindistan, sri lanka, kenya, vietnam ve endonezya’dan sonra 7. sırada geliyoruz.

üretim alanı ve miktarımıza oranla çay tüketimimiz bir hayli yoğun olunca ülkemizde üretilen çayın tamamına yakını anca iç piyasaya yetiyor ve sembolik düzeyde ihracat yapabiliyoruz.

türkiye’nin çay ihracatı

1982 yılında başlayan ilk çay ihracatı, 2017 yılı itibariyle çaykur tarafından 85 ülkeye sürdürülüyor ama oranlar hala tatmin edici boyutta değil.

çay ihracatında ulaşılan en yüksek nokta, 6 bin 722 ton satış ile 2003 yılında gerçekleşmişti. 2003’ten 2010’a kadar dalgalı bir şekilde düşüş yaşanırken, 2010’den beri ise artış yaşanıyor.

çaykur’un 2016 verileri

ihracatın düşük ya da yüksek olması, başarı ile ilişkilendirilmeli mi? bu konuda görüşler çeşitli:

“çin’de 5000 senelik bir üretim ve daha geniş bir alanda çay üretimini imkanlı kılan bir iklim görüyoruz. bana sorarsanız biz daha yolun çok başındayız. 100 seneyi bile bulmayan bir dönemden bahsediyoruz, yani bazı şeyleri yeni geliştiriyoruz çin’e kıyasla. i̇hracat konusuna gelince, ihracat ticari anlamlar dışında çay adına bir başarı mı emin olamıyorum; ortalama kaliteyle dünyanın en ucuz çayını yaparak da yurtdışında alıcı bulursunuz rahatlıkla. organik çay üretimi için türk çayını ayrıştırmak, pazarlama ve kalite anlamında iyi bir hamle olabilir; ama kalite ve pazarlama anlamında organikle beraber geliştirilmesi gereken alanlar var bana sorarsanız.” ece erel, sertifikalı çay uzmanı

“türkiye çayda en büyük beşinci üretici olmasına rağmen dış pazarda fazla yer bulamıyordu. çok büyük tüketici olduğumuz için dışarıya çay satmaya gerek duyulmamıştı ama son 5 yılda ihracat atağı başlattık. (…) ilk ihracat yaptığımız ülkeler bizim insanımızın yaşadığı avrupa ülkeleriydi. afrika’da 30’dan fazla ülkede, avusturalya, yeni zelanda, amerika, uzak doğu ve ortadoğu’da varız. bunların dışında biz bütün dünyayı hedefimize koyduk. dünyada çaykur’un ulaşamadığı nokta kalmaması için çalışıyoruz.” — imdat sütlüoğlu, çaykur genel müdürü, mart 2017

140journos whatsapp tartışma grubunda türkiye’nin çay tüketiminde 1. olmasıyla ilgili sorumuza yanıt veren ‘tiryaki’lerden birkaçı:

(❓❓çayın bu coğrafyada yaygınlaşmasının yaklaşık 70 yıllık bir geçmişi olduğu dikkate alınırsa, sizce çay nasıl bu kadar çok sevildi? geçmişte osmanlı’da yaygın olan kahve tüketiminin, yerini çaya bırakması hakkında ne düşünüyorsunuz?)

“kahve pahalı , çay ise ona oranla çok daha ucuz. ayrıca kahve yapmak daha meşakkatliyken çay yapmak çok daha basit. örneğin 10 kişilik bir misafire kahve hazırlamak hem daha uğraştırıcı hem daha maliyetli. oysa çay tam tersi. bunun dışında ben çayda bağımlılık yapıcı bir özellik olduğunu düşünüyorum. çünkü içme arzusu uyandırıyor.” — whatsapp tartışması katılımcısı

“çayın yerini hiçbirşey tutmaz, ancak bahsettiğim güzel demlenmiş bir çay. çayı içersin bir bardak daha istersin sonra bir tane daha, oturulur muhabbet edilir hatta demlik bitirilir. ama kahve öyle mi içersin bir bardak biter. tabi sıradan iyi demlenmemiş çay söz konusuysa o başka, bir bardak bile fazla gelir.” — whatsapp tartışması katılımcısı

türkiye’de çay tarımının tarihi

insanlık tarafından yüzyıllardır içilmekte olan çaya, tarihte ilk olarak çin mitlerinde rastlanır. çayın ilk bilinen uluslararası ticareti ise 5. yüzyılda hunlar tarafından çin ile sasaniler arasında gerçekleşir.

anadolu coğrafyasında ise çaydan ilk bahseden, evliya çelebi’dir. bu dönemlerde ipek yolu üzerinden kısıtlı ölçüde çay ticareti yapıldığı tahmin ediliyor. haliyle orta çağ boyunca anadolu’da çay halk tarafından pek bilinmiyordu.

osmanlı imparatorluğu’nda ilk çay üretimi bursa valisi ismail hakkı paşa tarafından 1878’de japonya’dan getirilen çay tohumlarıyla başlandı. tohum ve fideler bursa’ya dikildi ancak ekolojik koşulların uygun olmaması nedeniyle sonuç beklendiği gibi olmadı.

gürcistan’ın batum kentinde incelemeler yapmak üzere, 1917’de bölgeye aralarında halkalı ziraat mektebi müdür vekili ali rıza erten’in de yer aldığı bir heyet gönderildi. yapılan inceleme sonucu hazırlanan raporda, batum ile benzer iklime sahip rize’de de çay ve narenciye bitkilerinin yetiştirilebileceği belirlendi ancak ilk çalışmalar başarısızlıkla sonuçlandı. çünkü çay üreticileri yaptıkları iş konusunda eğitilmemiş, öte yandan da bu dönemde 1. dünya savaşı patlak vermişti.

1924 yılında rize’de çay, limon, mandalina, portakal yetiştirilmesini teşvik etmek amacıyla kanun çıkarıldı. bu doğrultuda ziraat umum müfettişi zihni derin görevlendirildi.

zihni derin’in çalışmalarının olumlu sonuç vermesinin ardından 1940 yılında çay kanunu yürürlülüğe girdi.

60 ton/gün kapasiteli, ilk çay fabrikası, 1947 yılında, rize’nin fener mahallesi’nde işletmeye açıldı. zamanla çay fabrikalarının sayısı arttı ve böylece 1963 yılına kadar ithalat ile karşılanan iç tüketim talebi, bu yıldan itibaren yurt içi üretim ile yeterli hâle geldi ve ihracat da başladı.

1983 yılında ise çaykur kuruldu. ertesi yıl çıkartılan kanunla devlet tekelinden çıkartılan çay üretimi, özel sektöre de açılmış oldu.

çay nedir, hangi bitkiden üretilir, çayın demliğe girene kadarki süreci

çay, bilimsel adı camellia sinensis olan, kısa saplı ve derimsi yapılı bir bitki türüdür. çay, çok yıllık bir bitki olup, ömrü ortalama 100 yıldır. bütün yıl yeşil kalabilen, yaprakları küçük ve sık, 1–2 metre yükselebilen özelliklere sahiptir. çay bitkisinin ürünü ‘sürgün’ denilen hasat dönemlerinde elde edilir.

“çayın ilk hasat tarihi, iklim koşullarından dolayı nisan sonu-mayıs ortası gibi değişmektedir. çay filizlerinin toplama seviyesine gelmesiyle çaykur çay alım yerlerini açmasıyla alım süreci başlar. i̇lk hasat çoğunlukla mayıs ayı ortalarında başlar. türkiye’de iklim şartlarına bağlı olarak 3 veya 4 kez hasat yapılır.
1. sürgün çay dönemi mayıs- haziran
2. sürgün çay dönemi haziran- temmuz
3. sürgün çay dönemi ağustos- eylül
4. sürgün çay dönemi eylül-ekim-kasım(nadiren)

çay sahil bölgesinde daha erken, yüksek yerlerde daha geç hasat edilir. bundan dolayı genel olarak çay hasadı bütün bölgeyi ele alırsak mayıs ayından ekim ayına kadar sürmektedir.
çay hasat aşamasına gelmesiyle çaykur sezonu açacağını duyurur ve çay alım yerleriyle alıma başlar.” — yunus emre erçin, lazika çay operasyon müdürü

“3. sürümü topladığın zaman budamaya başlarsın. çaylığın genç hali her zaman verimlidir, yaşlandı mı çay verimi düşüyor. çalıyı yenilemek için yerden 10–20 cm yüksekliğinde buduyorsun. ondan sonra da 1 sene hiç toplamıyorsun o kendiliğinden filizleniyor, çıkıyor, oluyor yeni çaylık gibi. mesela 10 dönüm çaylığın varsa her sene sorumlusun 1 dönüm keseceksin. devlet kanun çıkarmış. her sene dönüm dönüm yeniliyorsun bütün çaylıkları. Bir kestiğin yeri 4–5 sene sonra kesiyorsun ancak sıra geliyor. kesmeyen yok kesmezsen kimseye çay veremezsin, özel sektöre verebilirsin devlet almaz. devlet geliyor, kontrol ediyor yazıyor, falanca çaylıklarını kesti diye..” — muhammed çermançay üreticisi, rize çayeli

türk siyah çayı, soldurma, kıvırma, oksidasyon, kurutma, tasnif ve paketleme olmak üzere 6 farklı süreçten sonra tüketime hazır hale gelir. tüm bu üretim süreçlerinden sonra tüketici damak tadına göre çeşit çeşit isimlendirilmiş çayları satın alır, kimisi kendine özgü harmanlar yapar, aromalar katar, kimisi de en saf haliyle tüketir.

peki çayla ilgili sürekli kulağımıza çalınan bazı terimler, klişeler ve gelenekler hakkında ne kadar doğru bilgiye sahibiz?

mayıs çayı nedir?

mayıs çayı ilk hasattan elde edilen, henüz odunsulaşmadığı için daha taze olan çaydır.

“mayıs çayı kardan sonra ortaya çıkan ilk filizlerin alınmasıyla elde edilen bir çaydır. bu nedenle bu çay kıymetlidir ve aroması en yüksek çaydır.” — yunus emre erçin, lazika çay operasyon müdürü

“mesela birinci kaliteyi yurt dışına satıyorlar diye söylenir. bilgi eksikliğinden kaynaklanır mesela bu. yani çaykur’un üretmiş olduğu birinci kalite çay, hopa marketlerinde satılıyor. sonuçta ben alabiliyor muyum; alabiliyorum. demek ki bu sadece yabancılara satılıyor diye bir kaide yok” — harun aksu çay üreticisi, artvin hopa

“mutlaka iyi bir bölümü gidiyordur ama aslında en iyi çay o bölgedeki insanın ilk aldığı çaylar. geriye kalan zaten piyasaya çok zor çıkıyor. bunların illaki bir bölümü yurt dışına çıkıyordur. ama en iyi çay yurt dışına satılıyor demek aslında biraz rivayetten öteye gidemeyen bir şey.” — ece erel, sertifikalı çay uzmanı

iki buçuk yaprak

genç sürgünlerin ucunda gelişen tepe tomurcuğu ile bu tomurcuğun altındaki taze ve körpe, birinci ve ikinci yapraklardan oluşan, lif vermeyen ve usulüne uygun toplanan filizlerdir. bu iki tam yaprak ve bir tepe tomurcuğundan oluşan çay yaprağına iki buçuk yaprak denir. çayın en kaliteli kısmı olarak görülen bu yapraklar dünyanın bir çok yerinde elle toplanır.

“dünyaya baktığımızda aslında genellikle çayların elle veya özel makinalarla toplandığınız görürüz. bir tek türkiye’de kullanılan bir ekipman var, o da makas. karadeniz bölgesinde icat edilmiş ve şu anda tamamen çay toplama onun üzerinden oluyor. çayın en iyi tarafı aslında en üstteki iki buçuk yaprak. makasla girdiğinizde, 5. 6. hatta 7., 8. yaprakları alabiliyorsunuz ve onunla beraber de yeni çıkacak filizlerin daha iyi çıkmasını engelliyorsunuz.” — ece erel, çay uzmanı

her ne kadar 2,5 yaprak kuralına uyarak üretim yapmak fikri kulağa hoş gelse de bunun operasyonel ve maddi anlamda bir çok yükü var. elle toplanacağı için işçiliğin zorluğu, dönüm başına alınacak mahsulün azalması; çay fiyatlarının katlanmasına neden olacaktır. peki tüketici kaliteli cay içmek pahasına bu kadar artışı hoş görür mü?

“çayın maliyeti artacaktır. dolayısı ile fiyatı da artacaktır. operasyon olarak da değişiklikler olacaktır elbette. ama zamanla her şey dengeye oturacaktır. herkesin de el ile toplaması gerekmiyor bence. herkes makasla toplamasın bu bile yeterli. çay toplama tam zamanlı bir iş olacaktır örneğin. keza bu iş çaya, bitkiye iyi gelecek ve belki de bahçenin verimi artacaktır.” — yunus emre erçin, lazika operasyon müdürü

“dünya’da kişi başı tüketimin en çok olduğu ülkede yaşıyoruz, dolayısıyla en iyi çayı içmek tabi ki hakkımız. 2.5 yaprağa geçiş yıllardır bilirkişiler arasında tartışılan bir konu ancak bunu ele alırken ülkenin sosyolojik ve teknolojik koşulları bir bütün olarak düşünmeli bence. dünya’da 2.5 yapraktan çay üretimi yapan ülkelerin birçoğunda işçilik fiyatı türkiye’ye kıyasla çok daha düşük. dolayısıyla evet, böyle bir üretim olursa fiyatlar katlanır çünkü verilen emeğe karşılık elde edilen ürün miktarı da epey azalır. ancak 2.5 yaprak üretimle birlikte tamamen geleneksel yöntemlerle çay üretimine geçeceksek, burada çay işlemesi temellerini de insan üzerine kurmak lazım. çayı elle toplamak gerekir, bunun yanında da elle işçiliğe de geçmek gerekir. bu da çayın şu andaki fiyatının kat kat artması demek; ancak şu anda bu geçişi yapmaya teknik olarak da piyasa olarak da hazır olduğumuzu düşünmüyorum.” — ece erel, çay uzmanı

senede 3,5 kg siyah çay tüketen bir toplumuz demişken herkesin klasik usul siyah çay içtiğini de söyleyemeyiz. modern hayatın tüketim alışkanlıkları değiştikçe, içilen çay çeşidinde de değişiklikler oldu.

  • pli ve nielsen verilerine göre türkiye’de kişi başı yıllık soğuk çay tüketimi 2012'de 1 litreyken 2016'da 3,4 litreye yükseldi.
  • türkiye’deki poşet çay tüketimini 2010'da 560 milyon poşetken 2016'da bu sayı 900 milyon poşet oldu.

“ben bir türk çayı sever olarak, yani türk çayının demleme metodunu, aromasını seven bir insan olarak ben poşet çayı pek sevemiyorum. o aroma, lezzet, tadı, benim damak tadımı yakalayamıyor. tüketici zamanı minimize etmek istiyor. yani biran önce demlensin ve çabuk temizlensin. bunu da bunu da talep eden maalesef tüketici..” — yunus emre erçin, lazika operasyon müdürü

çay bitkisi tüm dünyada aynı olsa da türkiye’de tüketilen siyah çayla karşılaştırdığımızda hem boyutu hem demleme şekli hem de tadı itibariyle oldukça farklılık gösteriyor. dünyanın bir çok yerinde iri yapraklar halinde ve kısa sürelerde demlenen çayın, ülkemizdeki kalite kıstaslarından biri de 1. ve 2 elekten geçecek kadar küçük tanelerde olması ve en az 20 dakika demlenmesi. bunun damak tadından, üretim geleneğine kadar bir çok sebebi var.

“dünyada en iyi kabul edilen çayların çok çok büyük bir bölümü bütün yapraklardan oluşuyor, doğru; ancak tüm çay ülkeleri için benzer sınıflandırmalar mevcut. burada temelde türk çayı’nın üretim şekli yaprağı kırmaya/kesmeye dayalı olduğu için (endüstriyel üretime, tonaja dayalı bir üretim olduğu için) tam yaprak çaylar bulunmuyor; ama mesela hindistan’daki üst sınıf çaylar için bile elek sınıflandırması olmasa da benzer sınıflandırmalar var.
demleme süresi de maalesef burada daha uzun çünkü basitçe anlatmak gerekirse hızlı dem veren türde yapraklar olmadığı gibi demi seyrelterek içmeye dayalı bir kültürümüz var. bitkinin genetik yapısı, toplama ve işleme şekillerinin de bu duruma etkisi var tabi ama tam yaprak çaylar iyiyse daha hızlı dem verir diye bir şey yok aksine toz çayların daha hızlı dem (renk) verdiğini görürsünüz. poşet çaylardaki durum da budur.” — ece erel, çay uzmanı

çay sektöründeki güncel sorunlar

çay, iş gücü azlığı, taban fiyatlarının düşüklüğü, toplamadaki sıkıntılar vs düşünüldüğünde hem üretici hem de tüketici için bazı sorunları da beraberinde getiriyor. çaysiad’ın 2014 raporu göz önüne alındığında bunlardan bazılarını şöyle özetleyebiliriz:

  • kaçak çay
  • yaş çay kotası
  • yaş çay alımında taban fiyatının düşüklüğü
  • gürcistan’dan gelen kaçak işçiler
  • ‘yarılıkçı’ların veriminin düşük olması
  • verimsizlik ve diğer dezavantajlar

1) kaçak çay

genellikle sri lanka ve iran’dan türkiye’ye getirilen kaçak çay, özellikle doğu ve güneydoğu anadolu bölgesi’nde yaygın olarak içiliyor. öyle ki, yerel halk tarafından bandrollü çaylardan daha çok tüketiliyor.

  • gümrükler muhafaza genel müdürlüğü’ne göre gümrüklerde ele geçirilen kaçak çay miktarı 2016'da 176,3 ton ve bunun piyasa değeri 3 milyon 903 bin tl. ocak-mayıs 2017 arasında ele geçirilen 130 ton kaçak çayın ise piyasa değeri yaklaşık olarak 3 milyon tl.

gümrük ve ticaret bakanlığı’nın kokuya duyarlı dedektör köpeklerle çalışması, çaykur’un ‘kaçak tadında yerli çay’lar üretmesi gibi yöntemler, kaçak çay tüketimini azaltmış değil.

al jazeera türk’ten abdülkadir konuksever’in diyarbakır’daki çay esnafıyla yaptığı röportaj, halkın kaçak çaydan kolay kolay vazgeçmeyeceğini ve alternatif çayların piyasada kolayca tutunamayacağını gösteriyor.

çaykur’un adana bölge müdürlüğü’nden iki yetkili geldi. ellerinde bir kilogram kadar çay vardı. buyur edip oturttum. çay ikram ettim. i̇kişer bardak çay içtiler ve çok beğendiler. sonra kendi çaylarından demledim. onlara ve o sıra orada bulunan müşterilerime ikram ederek, arkadaşların deneme için getirdiklerini ve ücretsiz olduğunu söyledim. “paramızla ver ama kaçak ver” dediler. çaykur’dan gelenler de benim çayımın ardından içtikleri kendi çaylarını, yüz ifadelerinden anladığım kadarıyla beğenmediler.

ne ben, ne de müşterilerim beğendik. niye? çünkü tat olarak kaçak çaya yakın bir tat olması lazım. artık tatlı yemeyin tuzlu yiyin demeye benziyor.” — nizam özbek, diyarbakır’ın ünlü çaycılarından

ancak kaçak çay konusu, sadece yerel halkın basit bir alışkanlığı gibi düşünülmemeli. çünkü kaçak çayın bir de finansal yönü var; kaçak çay ticareti, yüksek boyutlara ulaşmış durumda.

yıllık 300 tonu aştığı tahmin edilen kaçak çay ticareti hakkında rize ticaret borsası başkanı mehmet erdoğan, ocak 2013’te yaptığı açıklamada, rize’de aynı yıl içerisinde kaçak çay ele geçirildiğini ancak asıl hedefin başka yerler olduğunu söyledi:

“rize çevresinde kaçak çay yakalanması bölgede kaçak çay işi yapıldığı anlamına gelmez. çok önemli bir duyum aldık. doğudan batıya doğru kaçak çay sirkülasyonu yapılacaksa küçük bir miktar bu tarafa gönderiliyor, jandarma ve polis bununla uğraşırken, kaçak çay başka taraftan götürülüyor.”

çaykur genel müdürü imdat sütlüoğlu, mart 2012’de kaçak çayların içinde kanserojen bir kimyasal olan pestisit maddesi bulunduğunu ve bu nedenle içilmemesi gerektiğini söyledi.

“bu çayı beğenmedim. rengi çok iyi, insanı cezbediyor ama içtiğiniz zaman tat yok. kaçak çayın tadı ve bir yoğunluğu var. içtiğiniz zaman sizi doyuruyor. bu çaydan ne kadar içersen iç doyurmaz. bu olmamış. çaykur, tutunmak istiyorsa alacak kaçak çayı önüne ve aynısını yapacak. nasılsa imkanları var.” — ihsan kutlu, diyarbakır’da lokanta işletmecisi

kaçak çaydan şikâyetçi olanlar ise ekseriyetle doğu karadeniz’deki çay üreticisi çiftçiler.

cumhuriyet halk partisi, 15–16 nisan 2016da “chp çaya ve çaykur’a sahip çıkıyor toplantısı” düzenledi. geniş katılımlı bu toplantıya, pek çok ziraat odasından çiftçiler, sendikalar ve iş adamları geldi. üreticilerin yaptığı açıklamalarda göze çarpan noktalardan ilki, kaçak çay oldu.

çay üreticileri, hükümetin en kısa zamanda kaçak çay problemini çözmesi gerektiğini düşünüyor, ancak yıllardır ciddi bir önlem alınmadığından yakınıyorlar.

“literatürde seylon çayı diye geçen halk arasında kaçak çayı ben de tüketiyorum. aroması ve rengi yerli çaydan daha tatmin edici, bunu söyleyebilirim. ayrıca migros ve benzeri marketlerde bandrollü olarak seylon ithal çaylar satılmaktadır ve fiyatları yerli çaydan hayli yüksektir.” 140journos ‘çay’ temalı whatsapp tartışma grubu katılımcısı

2) yaş çay kotası

doğu karadenizli üreticilerin yaşadığı diğer problemlerden bir diğeri de çaykur’un uyguladığı alım kotasıdır.

“çaykur’un yaş çay alım kotası, üreticiden alacağı çaya dekar başına kilogram sınırı koymasıdır. 2017 çay sezonunda dekar başına 400 kg çay olarak belirlenmiştir. 1 dekar arazisi olan üretici çaykur’a bir sürgünde 400 kg çay satabilir. bu kotalar çaykur tarafından yıllara ve sürgün dönemlerine göre belirlemektedir.
alım fiyatı ise her sene çay başlamadan veya çay dönemi devam ederken hükümet tarafından belirlenir. 2017 yılında çay kilogram alım fiyatı 2 lira 13 kuruş olarak belirlenmiştir.” — yunus emre erçin, lazika operasyon müdürü

çaykur genel müdürü i̇mdat sütlüoğlu, yaş çay kampanyası ikinci sürgün döneminde (temmuz 2017) dekar başına 400 kilogram olan üretici kotasını 500 kilograma çıkardıklarını açıkladı.
ilk sürgün yaş çay kampanyası döneminde çaykur’un üreticilerden 172 bin 430 ton, özel sektörün ise 182 bin ton yaş çay aldığını açıklayan sütlüoğlu, özel sektörün ilk kez bir sürgünde çaykur’dan daha fazla yaş çay alımı gerçekleştirdiğini ve bu durumun üretici lehine olumlu bir gelişme olduğunu söyledi.

görece olumlu gelişmelerin yaşandığı günümüze rağmen, üreticiler çay kotası ve alım fiyatlarıyla ilgili sıkıntılarını senelerdir dile getiriyorlar.

mhp trabzon eski milletvekili nail çelebi, 16 ocak 2012’de yaptığı açıklamada çaykur’un kotayı acil olarak kaldırması gerektiğini söylemişti.

“bilindiği üzere hükümet tarafından yaş çay alım fiyatı kilogram başına 123 kuruş ve destekleme fiyatı kilogram başına 12 kuruş olarak açıklanmıştır. doğu karadeniz çay çiftçimizin ortalama çay yetiştirme bahçesi 5 dekardır. bir çiftçi 1 yıl boyunca yaklaşık 6 ton yaş çay üretmektedir.
bu durumda çay üreticisinin eline bir yıl boyunca çay üretiminden maliyet çıktıktan sonra ortalama 2940 tl para geçmektedir.

günümüz şartlarında 3000 lira ile bir hanenin 1 yıl boyunca geçinebilmesi mümkün değildir. çaykur’un yaş çay alım kotası uygulamasından dolayı, özel sektör çay alımları daha da düşük fiyattan gerçekleşmektedir.

çaykur’un acil olarak kotayı kaldırarak, üreticiyi tefecinin eline bırakmaması ve kilogram başına destekleme fiyatının 12 kuruştan 36 kuruşa yükseltmesi, çay üreticisi çiftçimizi ve spesifik ürünümüz olan çay üretiminin sürdürülebilirliğinin devamını sağlamada bir nebze de olsun yardımcı olacaktır.”

2011 genel seçimleri öncesinde rize’yi ziyaret eden dönemin devlet bakanı hayati yazıcı, bir çay üreticisinin kota tepkisi ile karşılaştı:

“ben çaykur’a 3 ton çay veriyorum; %10 kontenjan uygulanıyor. bu şekilde çay hasadını bir ayda bitirmem mümkün değil. bu üreticiye zulümdür. hiç değilse kontenjan 100 kiloda 20 kiloya çıkarılsın.”

bu talebin üzerine bakan hayati yazıcı, çaykur’la tekrar görüşme yapacağını söyledi. ancak ilerleyen yıllarla kota kalkmadı. sadece temmuz 2017’de kotada artış yapıldı.

3) yaş çay alımında taban fiyatının düşüklüğü

recep tayyip erdoğan, 13 mayıs 2012'de başbakanlığı döneminde rize’nin ikizdere ilçesinde yapımına başlanan ovit dağı tünel’nin temel atma törenine katıldı. törende kendisine rizeli üreticiler tarafından çay paralarının erken ödenmesi konusu açılınca şu yanıtı verdi:

“özel sektöre karışmam. ama çaykur, çayınızı verdikten sonra 1 ay içinde paranızı ödeyecek. gecikme olduğu zaman tarım bakanı’nı kapıya koyarız. hiç şakası yok.”

bundan 5 gün sonra gıda, tarım ve hayvancılık bakanı mehdi eker, çaykur’da toplantı düzenledi ve yaş çay alımında taban fiyatı 1 lira 22 kuruş olarak açıkladı. bu toplantı sürerken, bina önüne toplanan 50 çay üreticisi, yaş çay kotasını ve taban fiyatını protesto etti. erdoğan’ın ziyaretindeki “özel sektöre karışmam” cümlesine atıfta bulunan protestocular, “özel sektör başbakan’ı ve sayın başbakan bizi özel sektöre peşkeş çektin” gibi pankartlar açtı. yollara yaş çay döküldü, hatta bakan eker’in otomobiline doğru çay fırlatıldı.

yine 24 mayıs 2012’de, çay-sen’in çağrısıyla yaklaşık 200 üretici, rize’de protesto eylemi düzenledi. eylemde, yaş çay alımındaki taban fiyatına tepki göstermek için çaylar yola döküldü. protestocular ayrıca şu isteklerde bulundu:

  • çayın taban fiyatı 1 lira 70 kuruş olmalıdır.
  • yaş çay kotası kaldırılmalıdır.
  • bizim adımıza “rize ticaret borsasının” karar vermesini istemiyoruz.
  • kaçak çayın ülkemize girmesini istemiyoruz.
  • gübreden kdv alınmamasını talep ediyoruz.

çaykur’a yönelik bu tekiler sürerken yine de devlet güvencesini benimseyen özel sektöre güvenmeyen üreticiler de var:

“her şeyi devlete veriyorum, çaykur bizim için en önemli kaynağımız. özel sektörün eline düştün mü istediği şeyi yapar; düşük alır, fiyat vermez. ‘çayını alacağım bir sene sonra paranı alacaksın’ der. çaykur çayını aldığında mecburdur o paraya vermeye.

bu sene çok fazla çay olduğundan, çaykur 3. sürümü 500 kg kotayla aldı. çay verimi fazla oldu mu devlet bu sefer kotayı düşürüyor. eğer çok fazla çayın oldu kotayı geçti, o zaman onu veriyorsun özel sektöre. o da senin paranı veriyor, ama geç veriyor. bu sene iyiydi ama, bu sene hemen hemen özel sektörler peşin parayla çay aldılar. — muhammed çerman, çay üreticisi, rize çayeli

4) gürcistan’dan gelen kaçak işçiler

çoğu karadenizli çay üreticileri, yerli işçilerin maliyetinin ve sigorta zorunluluklarının oluşundan dolayı bazen gürcü, abhaz, azeri ve rus işçileri tercih edebiliyor. zira yabancı işçiler hem daha düşük ücretle, hem de kayıt dışı şekilde çalışıyor.

sarp sınır kapısı’ndan giren gürcüler eğer hopa’daki bahçelerde iş bulmuşsa, akşam evlerine geri dönebiliyor. ancak rize ve trabzon’a giden işçiler 90 günlük turist vizesiyle hasat mevsimi boyunca türkiye’de kalıyor ve kaçak olarak sigortasız çalışıyor.

tsiad başkanı hasan kamil hayali’nin şubat 2017’de yaptığı açıklamaya göre sezonda gelen gürcü işçilerin sayısı yaklaşık 24 bin.

trabzon, rize, gümüşhane, artvin ve giresun’da 2016’da kaydedilen işsizlik oranı %6,5–7,4 düzeyinde olmasına rağmen bahsedilen sebeplerden dolayı kaçak gürcü işçi çalıştırarak 8 bin 848 tl ceza ödemek göze alınıyor.

“bizim yerli vatandaşımız hep istanbul’da ötede beride. hepsi gurbete atılmış. burada da şimdi gürcüler var. bu sarp kapısı açıldı ya, ordan geliyor, topluyorlar işte. 1 günde 350 kilo çay toplayıp 150 lira alıyor. gürcistan’da onu 4 günde alır. kilo işi veriyoruz, ne kadar çay toplarsa o kadar para alır.” — muhammed çerman, çay üreticisi, rize çayeli

bu sistemin çay bitkisine zarar verdiği ve ürünün kalitesini düşürdüğü de bir gerçek.

“evet, bunların topladığı çayla bizim topladığımız çay farklı. çaylığı çok derin alırlar, derin aldığı zaman çay verimi düşüyor. 2.5 yaprak kuralı var ya. çaylığın özünü alıyor, çaylığa ziyan veriyor ama kim toplayacak? mecbur onlar topluyor.” — muhammed çerman, çay üreticisi, rize çayeli

5) ‘yarılıkçı’ların veriminin düşük olması

‘yarılıkçı’ çay bahçesine sahip olmayan ancak diğer çiftçilerin çay bahçelerini idare eden ve genellikle doğu karadeniz dışından gelen işçilere verilen addır. yarılıkçılar, sıradan mevsimlik tarım işçileri gibi yalnızca çay toplama işine katılmaz, çay bahçesinin her türlü işini yürütür.

bu işçiler, çay bitkisinin bakımı, budanması, toprağın gübrelenmesi, tekniklere uygun hasat yapılması gibi pek çok çeşitli işleri yapar ancak genellikle tecrübeleri yoktur veya azdır. dolayısıyla yarılıkçılar, verimi düşük bir iş gerçekleştirdikleri için eleştirilir.

5) diğer dezavantajlı durumlar

çaykur’un 2016 faaliyet raporunda, organik tarımdaki başlıca dezavantajlar şöyle sıralanmış:

  1. arazilerin çok küçük parçalı olmaları (çoğunluğu 1 dekardan az) ve arazilerin birden fazla hissedarının bulunması
  2. hammadde ve üretim maliyetlerinin yüksek olması
  3. topraktaki ph değerinin düşmüş olması (ve azot eksikliği)
  4. organik çay tarımına özgü uygun normlarda organik gübrenin olmayışı (çay bitkisi yüksek düzeyde azota ihtiyaç duyduğundan yetiştiriciliğinde %25 azot ihtiva eden kompoze gübre kullanılmaktadır.)
  5. üreticilerin geleneksel tarım yöntemlerine fazla bağımlılık göstermeleri.
  6. bölgede kış mevsiminin biraz daha uzun sürmesi

organik çay tarımına yönelik çalışmalar

organik çayın daha yüksek ücretli daha büyük pazara sahip olmasından dolayı son günlerde bu konudaki çalışmalar artıyor.

çaykur genel müdürü i̇mdat sütlüoğlu, çaykur’un 2 yıl sonra yılda 6 bin ton organik çay üretmeyi, 2023 yılına kadar yılda 50 bin ton organik çay ihraç edecek kapasiteye ulaşmayı hedef aldığını söylüyor.

tüm çaylıklarda organik gübre kullanıldığında hem çayların organik olması hem de, tüm karadeniz bölgesinin organik bölge üretim sertifikası alabilmesi bekleniyor.

karadeniz coğrafyasının çayı, başka ülkelerdeki sıcak ve rutubetli bölgelerin çayına göre, organiğe çok daha yakın görülüyor, çünkü çay fidanlarımız kar görüyor, haşereler üremiyor, ilaçlamaya gerek olmuyor.

“türkiye’deki çaylıkların dünyadaki diğer çaylıklardan ayrıştığı bir nokta üzerine kar yağıyor olması. bu tip iklim farklılıkları sebebiyle de bizim çaylarımızın üretiminde pestisit kullanılmıyor ancak kimyasal gübre şu anda organik tarımın önünde olan engel. devletin bu konuda çalışmaları var; ancak bu süreçte geçişte yapılan planlama ve sonrasındaki denetim çiftçiler için özellikle çok kritik. özellikle üretici tarafında çok hassas bir konu.” — ece erel, çay uzmanı

çay bitkisinde şu an kullanılan azot ve yapay gübre yerine geçecek organik gübrenin üretilmesi için araştırma-geliştirme çalışmaları var. çay fabrikalarında çay üretimi sonrasında kalan artıklar organik gübreye dönüştürülüyor ama bu henüz yeterli ölçüde değil.

“organik olması için artık avrupa gübresi vermek yasak. doğal bir gübre çıkaracak devlet. çaya ziyan yapmayacak. bizim çaylıklar da alışmış avrupa gübresine, verimi de güzel oluyordu. organiğe alışmadığı için tevekkel sürüm dallanmıyor, dallansa bile seyrek oluyor, verim düşüyor. ama tabi ki onun parasını devlet fazla veriyor. diyelim şimdi çayın kilosu 2 lira, organik olunca kilosu olacak 3.5 tl. toplarken de kolaylık sağlayacak. şimdi çay kalabalık o zaman çay oranı düşüyor. diyelim mesela ben 10 ton çay verirsem düşüyor 6 tona 4 tonu gidiyor.” — muhammed çerman, çay üreticisi, rize çayeli

“organik çaya gelirsek o denildiği gibi mümkün değil , ha ne zamana kadar mümkün değil devlet ilaçlamayı kontrol altına alana kadar. sen gübre atmasan bile karadeniz rampadır 3 kilometre yukardaki bahçeye adam gübre atar o gübre yağmurla senin bahçene kadar akar.” 140journos whatsapp tartışması katılımcısı

kooperatifler üreticinin sorunlarına çözüm olur mu?

çaykur’ın çay alım kotası, taban fiyatı, kalite düşüklüğü gibi güncel sorunlara çözüm olarak akla gelen kooperatifler, üreticinin direk tüketiciye ulaşması için alternatif olarak görülüyor.

1959 yılında kemalpaşalı çay üreticileri tarafından kurulmuş olan hopa çay kooperatifi, borçlanmadan kaynaklı bir süredir hizmet veremese de haziran ayında 1. sürümde üreticiden aldığı çayı paketleyerek tüketiciye ulaştırmaya başladı.

“kooperatifçilik üzerine de tek fabrika hopa kooperatifi’dir(…) çaykur’un özelleştirilmesi, katarlılara ipotek edilmesi sonrası gelecek sezonlarda kooperatifçiliğin daha önem kazanacağını milletin de anlaması için kooperatifi hayata geçirdik.” — murat akbıyık, hopa çay kooperatifi

“kooperatifcilik çayın üzerindeki satış fiyatı baskısını kaldıracak ve tüketicilerin daha iyi ürün talep etmesini sağlayacaksa çözüm olur. sağlamayacaksa çözüm olmaz” — yunus emre erçin, lazika operasyon müdürü

çernobil nükleer faciasının çay üzerine etkileri

26 nisan 1986 günü sscb’nin pripyat kentinde, dinyeper nehri kenarındaki çernobil nükleer santrali’nde meydana gelen reaktör patlaması sonucu santralin çatısı hava uçtu ve çıkan yangının da etkisiyle radyoaktif elementler çok hızlı bir şekilde atmosfere karışmaya başladı.

yangın 3,5 saat sonra söndürüldü ancak çatıdan yükselen sızıntı ancak 10. gün durdurulabildi. bu durum, çok büyük miktarlarda radyasyon bulutları oluşmasına sebep oldu. bulutlar, rüzgârın etkisiyle önce belarus, polonya ve iskandinavya üzerinden avrupa’ya, daha sonra balkanlar üzerinden türkiye’ye ulaştı.

ancak asıl tehlikeleri bulutlar, 7–9 mayıs tarihlerinde kırım üzerinden esen rüzgârlar ile doğrudan karadeniz kıyılarına ulaştı. yağmurlarla yeryüzüne inen radyoaktif maddeler mevcut bitki örtüsünü ve özellikle çay ve fındık bahçelerini etkileyerek bunları kontamine etti.

olayın dünya kamuoyunca öğrenilmesi ve önlem alınmaya başlanması

28 nisan 1986 günü isveç, erken uyarı istasyonları sayesinde radyoaktivite yükselmesini ilk tespit eden devlet oldu. bunun ardından 30 nisan’da sscb yetkilileri, faciayı resmen açıklamak durumunda kaldı.

avrupa ekonomik topluluğu, 30 mayıs 1986’da aldığı kararla 1 kilogramında 600 bekerelin üzerinde radyasyon taşıyan bütün gıda maddelerinin ticaretini yasakladı. türkiye de 9 haziran’da bu karara uyacağını açıkladı. (1 bekerel = bir atom çekirdeğinin, bir saniyede 1 bozunum gerçekleştirmesidir.)

ancak daha bu kararlar alınmadan önce bile, 9 mayıs’da suudi arabistan, 14 mayıs’da avusturya aşırı radyasyon nedeniyle türkiye’den gıda alımını durdurmuştu.

1 mayıs 1986’da sscb büyükelçisi vladimir lavrov, dışişleri bakanlığı’mıza kaza ile ayrıntılı bilgi vermiş ve yetkilileri, karadeniz’de ölçüm yapmaları için uyarmıştı. dünya sağ­lık örgütü de türkiye’nin 29–30 nisan’da radyasyon bulutu etkisi altına girdiğini saptadı.

23 kasım’da ise 40 ton ihraç fındık, 1200 bekerel radyasyon içermesi nedeniyle batı almanya tarafından iade edilmiş, 29 kasım’da ise hollanda sağlık bakanı, türk çayında 35.000 bekerel radyasyon olduğunu resmen bildirmiştir.

13 aralık’da kktc, 18 aralık’da ise batı almanya ve isviçre türkiye’­ den çay, fındık, tütün ithalatını tamamen yasaklamıştır. aynı gün hükümet, çaylarda yüksek oranda radyasyon bulunmadığını göstermek amacıyla, sanayi ve ticaret bakanı cahit aral basın açıklaması düzenledi ve kameraların önünde çay içti.

bakan cahit aral, 19 aralık’ta yüksek radyasyonlu 1. sürgün çayın, az radyasyon içeren 2 . ve 3. sürgün çaylar ile harmanlanarak iç piyasaya sürüldüğünü ifade etti.

ancak yapılan ölçümlerde 1. sürgün çaylarda 15 binden 30 bin bekerele kadar çeşitli oranlarda radyasyon tespit edildi.

30 aralık 1986’da türkiye atom enerjisi kurumu, 58.000 ton radyoaktif (12.500–89.000 bq/kg) çayın gömülerek yok edilmesine karar verdi. ilerleyen yıllarda da önlem olarak tonlarca çay, çay-kur’a ait fabrikaların yakınlarında açılan beton çukurların içine gömüldü.

gıda sektöründe (özellikle çay ve süt ürünleri) çalışan işçilerde yapılan sağlık ölçümlerinde ortalama olarak;

  • doğu karadeniz’de 2800 bekerel
  • edirne’de 1400 bekerel
  • kayseri’de 900 bekerel tespit edilmiştir.
1986 tarihli lipton çaylarında 10 bin berekel çıkması üzerine toplatma kararı, tercüman gazetesi
26 nisan — 6 mayıs 1986 tarihleri arasında doğu avrupa’da yayılan radyoaktif bulutların haritası:

olaydan 6 yıl sonra dönemin bakanı cahit aral’ın, çernobil’den 2,5 ay sonra ölçümlere başlandığını ve bu nedenle türkiye’den özür dilediğini ifade eden açıklamaları milliyet gazetesi’nde manşetten verildi.

ancak daha sonra aral, bu sözlerin doğru olmadığını belirterek milliyet gazetesi’nde dava açtı.

18 Aralık 1992 tarihli Milliyet Gazetesi manşeti

ilerleyen yıllarda kurulan hükümetler, bu konuya daha çok eğildi. hatta bu konuda, 1993 yılında tbmm’deki sosyal demokrat halkçı parti, doğru yol partisi ve refah partisi milletvekilleri tarafından komisyon kuruldu. bu komisyon, uzun ve ayrıntılı bir rapor hazırladı. raporda, çernobil faciası döneminin siyasî sorumluları eleştirildi.

shp-dyp-rp ortak raporu:

“zamanın hükümeti inanılmaz bir sorumsuzluk, ihmal, umursamamazlık tavrı sergileyerek, gerçekleri halktan gizlemiş, koruyucu önlemler almamış, halkı tehlikenin boyutları ve radyasyondan korunmanın yöntemleri konularında uyarmamıştır. insanlarımız uzun süre aldatılmış, yanlış bilgilendirme ile kendi kendilerini korumaları caydırılmış, engellenmiştir.”

“çernobil faciası sonrası çaydaki radyasyona yapılan (yani yapılmayan) müdahale malesef bugün bize ulaşan kaynaklarda gördüğümüz kadarıyla dönemin otoritelerin yaklaşımı sebebiyle üzücü bir tablo oluşturuyor. özellikle 1986 yılının çaylarının değerlerinin sağlık açısından kritik seviyelerde olduğunu ama piyasaya 1985 çaylarıyla karıştırılarak sunulduğunun yine de birçok ürünün bu karışım haliyle bile çok yüksek değerlerde radyasyon içerdiğini o dönemdeki kaynaklardan takip edebiliyoruz. söz konusu durum aslında fukuşima sonrası japon çayları için de geçerli, burada genellikle belirli bir değer aralığı var ve o sınır arasındaki değerler kabul ediliyor ancak bu değerlendirmeleri yapan kuruluşların güvenilirliği ve bağımsızlığı her yerde tartışılıyor.
şunu da biliyoruz ki asıl tehlike çayı demledikten sonra değil çay bitkisiyle uğraşan insanlar için. bunu bu gözle değerlendirmek daha doğru olacaktır. teknik anlamada da bugünkü durumunun da konusunda uzman bilim insanları tarafından değerlendirilmesinin daha doğru olacağına inanıyorum.” — ece erel, çay uzmanı

bunca zahmetine rağmen, bir çok karadenizli üretici çaydan vazgeçmek, üretimi bırakmak bir yana, çayı diğer tarım ürünlerinden apayrı bir yere koyarak çayın insanlığa faydasına vurgu yapıyorlar.

“çayın zorluğu yok ama çaylığa bakacaksın. mesela 1 sene mahsulü alma çaylıklara gitme, hemen ot alır (sarar). ama diğer mahsulle uğraşmaya göre bizim mahsul daha iyidir, o kadar yormaz seni. çay daha güzel hem de öbür mahsulün yanında çay insanlığa daha yararlıdır.” — muhammed çerman, çay üreticisi, rize çayeli

kaynaklar:

http://www.hurriyet.com.tr/dogu-karadenizde-uretilen-cay-85-ulkede-iciliyor-40342458

http://www.caykur.gov.tr/CMS/Design/Sources/Dosya/Yayinlar/201.pdf

http://www.tb.org.tr/dosya/dunya_cay_raporu.pdf

http://www.caykur.gov.tr/CMS/Design/Sources/Dosya/Yayinlar/104.pdf

http://www.turkish-cuisine.org/print.php?id=107&link=http://www.turkish-cuisine.org/drinks-6/non-alcoholic-drinks-93/tea-107.html

http://www.radikal.com.tr/gusto/cayin-turkiye-tarihi-ve-dunya-birinciligi-1323372/

http://www.caykur.gov.tr/Pages/Kurumsal/KurumHakkinda.aspx?ItemId=6

http://www.radikal.com.tr/gusto/cayin-turkiye-tarihi-ve-dunya-birinciligi-1323372/

http://www.caykur.gov.tr/Pages/Kurumsal/KurumHakkinda.aspx?ItemId=6

http://www.hurriyet.com.tr/kacak-cay-icenler-dikkat-20165101

http://ekonomi.haber7.com/sektorler/haber/972249-kacak-cay-30-kat-artti-hayvan-diskisi-iciyoruz

http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/kacak-cayin-yerini-tutmadi

https://www.chp.org.tr/Public/0/Folder//25740.pdf

http://www.caysiad.org.tr/index.phpsayfa=2015_yilina_girerken_2014_yili_cay_bolgesi_istihdam_raporu.45&d=tr

http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/yerli-cayin-sansi-yok

https://www.caykaragazetesi.com/nail-celebi-caykur-kotayi-acil-kaldirmali/amp/

http://www.iha.com.tr/haber-bakan-yaziciya-cay-talebi-177669/

http://www.hurriyet.com.tr/basbakan-ovit-dagi-tunelinin-temelini-atti-20546715

http://www.radikal.com.tr/ekonomi/cay-ureticileri-taban-fiyati-begenmedi-1088426/

http://sendika61.org/2012/05/cay-ureticisinden-rizede-kota-kalksin-eylemi/

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/vahap-munyar/gurcu-isci-5-cayi-bile-istiyor-gurcistana-70-milyon-dolar-goturuyor-40356584

http://www.caykur.gov.tr/CMS/Design/Sources/Dosya/Yayinlar/201.pdf

http://www.cumhuriyetarsivi.com/katalog/192/sayfa/2003/9/25/7.xhtml

http://www.takvim.com.tr/yazarlar/arda_uskan/2011/03/27/radyasyon_kemiklere_iyi_gelir

http://www.sesonline.net/php/genel_sayfa.php?KartNo=44336

http://www.ttb.org.tr/kutuphane/cernobil_06.pdf

http://www.milliyet.com.tr/2004/05/01/guncel/axgun00.html

http://www.cayic.com/sayfa/cayca

http://www.hurriyet.com.tr/buzlu-cayda-hizli-buyuyen-turkiye-ilk-3-e-girecek-20925770

http://uzmanpara.milliyet.com.tr/haber-detay/gundem2/soguk-cayi-sevdik/53000/53182/)

http://aa.com.tr/tr/turkiye/cay-tuketiminde-turkiye-ilk-sirada-/778981)

ilginizi çekebilir

--

--

140journos, türkiye’yi anlamak için orijinal belgesel videolar, nitelikli araştırmalar ve görsel hikayeler üreten bir yeni medya yayıncısı.